Bu Bir Mehmet Ertüzün & Düş Hekimi Yalçın Ergir Ortak çalışmasıdır.
SON ANADOLU PANTERİ (bir yok oluş – bir yok ediş öyküsü)
Panthera pardus tulliana; yani Anadolu Panteri, ya da Anadolu Leoparı, ya da Anadolu Parsı.
Hani son kuşlardan bahsederiz ya ara sıra; bu öykümüz de son panterle, ama Afrika’nın değil, Anadolu’nun Neolitik çağlardan beri sakini olmuş Anadolu Panteri ve 17 Ocak 1974’te Beypazarı’nda bıraktığı son pati izi ile ilgili. ** ** **
ANADOLU’DAKİ İLK PATİ İZLERİ
Anadolu, son 400 milyon yıldan günümüze kadar uzanan bir süreç içinde, eski okyanussal ve kıtasal parçaların bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
Yaklaşık 250 milyon yıl öncesine kadar devam eden süreç içinde, daha yaşlı kıtalar bir araya gelerek tek büyük kıta Pangea’yı oluşturmuşlardı. Bu süper kıtayı tek bir okyanus olan Pantalassa kuşatıyordu.
Daha sonra bu süper kıta, levha hareketleri sonucu yaklaşık 200 milyon yıl önce parçalanmış; kuzeyde Lavrasya, güneyde ise Gondwana olmak üzere iki kıtaya ayrılmıştı. Bu iki kıta arasında doğu – batı uzanımlı, batıdan kapalı, doğuya doğru “V” şekille açılan büyük Tetis Okyanusu oluşmuştu. Anadolu da bu Tetis Okyanusu’nun bir parçasını oluşturuyordu.
Anadolu’nun bugünkü şekline ulaşan jeodinamik evrimi, altmış milyon yıl önce Afrika levhasının – günümüzde de devam eden – kuzeye doğru hareketiyle başlamıştı.
Oligosen devrinin (34 – 24 milyon yıl öncesi) sonuna kadar, Alp – Himalaya dağ kuşağı ve bu sisteme bağlı olan Anadolu’nun güneyinde Toroslar, kuzeyinde Karadeniz Dağları (Pontitler) kıvrımlanarak yükselmiş; Orta Anadolu’da kapalı bir havza oluşmuştu.
Miyosen devrinde (23.8 – 5.4 milyon yıl öncesi) ise Afrika kıtasının kuzeye hareketinin devam etmesine ek olarak, Arap levhasının kuzeye hareketi ve Anadolu levhasıyla çarpışması sonucu, Doğu Anadolu daha da yükselmiş; Anadolu üzerinden memeli hayvanların geçebileceği kara bağlantıları oluşmuştu. 14 – 16 milyon yıl önce, Afrika ve Asya kökenli pek çok memeli hayvan, bu kara bağlantıları aracılığıyla çiçeği burnundaki Anadolu’ya ulaşabilmişti. Anadolu Panteri de bu memelilerden evrilerek oluşmuş, endemik (yöreye özgü) bir Anadolu türüydü.
Pleyistosen (1.7 milyon yıl – 10000 yıl öncesi) devrinin “ilkel” insanının Anadolu’da ilk defa 780000 – 730000 yıl öncesinde görülmesiyle Anadolu’da panterler, bu ilkel insanlarla birlikte yaşamaya başlamışlardı.
Sonra “ilkel” insanlar gitmiş; 30000 – 10000 yıl önce “gelişmiş” insanlar olarak “Homo sapiens sapiens”, yani “bildiğini bilen insan”, yani bizler gelmiştik (http://www.ergir.com/MASAL.htm). Uygarlaştıkça avlanma tekniklerimizi geliştirmiş, uçanı kaçanı çok uzaklardan öldürebilmiştik.
“Yok ediş”, 10000 yıllık Holosen döneminin başından günümüze dek devam etmiş; Anadolu’yu en az Neolitik çağdan beri vatan edinmiş, Konya, Çumra Ovası’ndaki 9000 yıllık Çatalhöyük ev duvarlarında resimleri bulunan,
şişman kadın heykelciğinin iki yanında yer alan panterlerin sonuncusunu da 1974’te vurup rahatlamış;
o namussuzun da kökünü kurutmayı başarmıştık.
Ve o gün bugündür de, donumuza kadar leopar desenleriyle, emniyet içerisinde yuvarlanıp gitmiş; leopar desenli çantalarımız kapılıp kaçılsa da, bir cep telefonu için trenlerden atılsak da, şehrin en işlek caddelerinde tecavüze uğrasak da, en azından 1974’ten beri hiçbir leoparın saldırısına uğramamıştık.
Pantera Pardus Tulliana’nın (Anadolu Panteri), Anadolu Platoları’nda bir tarihte bolca bulunduğunun en önemli delillerinden sayılan Osmanlı Minyatürleri adeta geçmişe ışık tutmaktadır.
1. Minyatür:
Burada Kanuni Sultan Süleyman (Muhteşem Süleyman M.S. 1520/1560), bir Anadolu Yaban Koyunu’nu (Ovis Amon Anatolica) kılıçla avlarken betimlenmiştir. Bu minyatür ayrıca Pantera Pardus Tulliana’nın, Yaban Eşeği, Yaban Koyunu, Yaban Keçisi (Bezoar), Anadolu Arslanı ve Karaca’yla birlikte aynı habitatı paylaştığının da güzel bir kanıtıdır.
2. Minyatür:
Burada 1. Yıldırım Bayezid (M.S. 1389/1402) ok ve yayla bir geyiği (Cervus Dama) avlarken betimlenmiştir. Aynı minyatür tepelere doğru kaçan Pantera Pardus Tulliana’nın varlığını kanıtlayan iyi bir örnektir. Diğer yaban hayvanları ise tilki ve tavşandır.
** ** **
BARUTLU UYGARLIK
Yirminci yüzyıl kapıyı çalarken tarihin en kanlı katliamlarına tanık olmuş Ruanda’da, milyonlarca insanın öldüğü Tutsi ve Hutu kabilelerinin savaşlarında gorillerin yok olma noktasına gelişleri gibi, yirminci yüzyıl boyunca da pek çok hayvan nesli, insanların gözlerini bürümüş kandan nasiplerini almışlardı.
Anadolu Leoparı’na ilk bilimsel “Felis tulliana” adı, 1856’da Fransız zoolog M. A. Valenciennes tarafından, Klikya Valisi’yken Anadolu Panteri ile ilgili ilk bilgileri derleyen Romalı Marcus Tullius Cicero’ya ithafen verilmişti. “Tullius” ismi Anadolu’nun panterine giderken “Cicero” ismi de Ankara’nın köstebeğine, ikinci dünya savaşındaki asrın casusu İlyas Bazna’ya takılacaktı (http://www.ergir.com/vonpapen.htm).
Anadolu panterleri, Ege Bölgesi, Toros Dağları, Köroğlu Dağları’nda doğal yaşamlarını sürdürmeye çalışırlardı. Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde ise boyutları daha küçük olan İran Parsı (Panthera pardus saxicolor) yaşardı. Sonuncusu Şubat 1970’te Hakkari / Uludere’de Şehit Şen tarafından vuruluncaya kadar Anadolu’da kaplan da (Panthera tigris virigata) yaşardı. Prof. Dr. Turhan Baytop’un araştırması ve bulguları, Nihat Turan’ın “Türkiye’nin Memelileri” kitabında da yer almış; bu son Hazer Kaplanı’nımızın kuyruğunun Irak’lı bir aşiret reisine kamçı olarak kullanılması için satıldığı belirtilmişti. Şu anda son kaplanımızın postu kuyruksuz olarak Ali Üstay Kolleksiyonu’nda bulunmaktadır.
Hitit Kabartmaları’nda bile yer alan Anadolu’daki aslanların sonuncusu ise 1890’da vurulmuştu. Aslanımız gibi “çita”mıza da Anadolu’nun 20. yüzyılını göstermemiştik.
Yirminci yüzyıl boyunca pek çok Anadolu Panteri avcılar tarafından kaplan kapanlarına düşürülerek ya da domuz avında kullanılan şevrotinlerle (dokuz bilya/buck-shot) acımasızca öldürülüp, avcıların omuzlarında, fotoğraf makinelerine verilen pozlarda yer almışlardı.
Zaten 5 Mayıs 1937’de çıkan Kara Avcılığı Kanunu’nda leoparlar her vakit avlanılabilen “zararlı memeliler” arasında yer almaktaydı. Uludere’de öldürülen son kaplanımız da bu zararlı memeliler kapsamındaydı.
Kuşadası’nın güneyindeki Dilek Yarımadası’ndan, Ağrı’ya tüm Anadolu, sayısı oldukça azalmış panterlerine dar edilmişti. Kiminin postu bir hanıma kürk olsun, beyninin altındaki omuzlarını ısıtsın diye Sirkeci’deki hanlarda pazarlanıyor, kimininki dibinde okeye dönülen bir kulüp lokalinin duvarına dekor oluyor, kimininki kendisini Hacı Bektaş’ta kader ortağı başka bir Anadolu Panteri postunun yanında, kimi kendisini Ege Üniversitesi’nin Doğa Tarihi Müzesi’nde, kimisi Diyarbakır Ana Jet Üssü’nde buluyor, kimisi de oradan oraya dolaştırılırken murdar oluyor, çürüyüp gidiyordu.
Ama hiçbir avcı Anadolu Panteri’nin nesline Mantolu Hasan’ın verdiği zararı veremedi. 1930-1950 yıllarında İzmirli avcı Hasan Bele, tek başına yaklaşık on beş panteri öldürdü. Bu sayı, Atatürk zamanında Ankara’ya gelen ve Türkiye’de zoolojinin kurucusu olarak bilinen ve panterin Anadolu’daki dağılımının haritasını yayınlayan Dr Hans Kumerloeve’nin “Türkiye’nin Memeli Hayvanları” araştırmasında da elli olarak belirtilmekteydi. |
Mantolu Hasan vurduğu panterlerin postlarını gövdesine pelerin gibi dolayarak dolaşırdı. Bu katliam ancak devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kendisine bir çifte verip, bir daha panter vurmama sözü almasıyla son bulmuştu.
Anadolu Panteri’nin bugüne kadar doğada canlı olarak çekilebilmiş tek fotoğrafı 1949’da, Malatya / Gölbaşı’nda, mülteci Alman bilim adamı Prof. Dr. Curt Kosswig tarafından çekilmiştir. 1946’da Cafer Türkmen tarafından çekilen panter fotoğrafı, İzmir Hayvanat Bahçesi’ndeki Zoza’nın fotoğrafıdır.
Prof Dr. Curt Kosswig aynı zamanda Manyas Kuş Cenneti’ni, 1 Nisan 1938’te eşi Leonore ile ilk keşfeden ve buraya “Kuş Cenneti” adını veren araştırmacıdır.
** ** **
Türkiye hinterlandı içindeki Tulliana varlığına ilişkin 1954 yılına ait bir kayıt da: Denizli’nin Kurudere ilçesinde Koca Hasan tarafından vurulan pantere aittir.
Acaba tüm zamanların en kötü şöhretli panter avcısı Mantolu Hasan, Kurudere ilçesinde aynı icraatta bir adaşı olduğunu bilmiş midir? Bunu bilemesek de, ironi ortadadır. Yukarıdaki fotoğraf, gövdesi doldurulmuş Tulliana ile birlikte poz veren okul çocuklarını göstermektedir.
** ** **
Daha sonra, kalan bir avuç Anadolu Panteri;
(büyütmek için tıklayabilirsiniz)
12.02.1967’de Ali Çalayır tarafından Bolu / Seben İlçesi’nde vurularak,
Ocak 1969’da Hatay / Samandağ’da eşeğini parçaladığı bir köylünün, eşek leşinin üzerine döktüğü zirai ilaçla zehirlenerek,
1970’te Kars / Karakale Köyü’nde vurularak öldürülmüş,
son olarak da 1972’de Ağrı Dağı’nda ve Eskişehir Çatacık’ta (Mihalıççık) görülmüştü.
Ve gelindi 17 Ocak 1974’e;
Beypazarı’nın Bağözü Köyü’ne…
** ** **
17 OCAK 1974 / SON PATİ İZİ
Bağözü Köyü, Beypazarı’na 12 km uzaklıkta, Nallıhan yolundan kuzeye ayrılarak ulaşılan okulu, sağlık ocağı, PTT acentası, kanalizasyonu bulunmayan; köylülerinin ekip biçtikleriyle kıt kanaat geçinip gittikleri yoksul bir köydür.
Bu köy, ABD-Wyoming’deki rezervlerden sonra, dünyanın ikinci büyük Trona rezervinin, yani tabii soda külü rezervinin dibindedir.
17 Ocak 1974 sabahı, Havva Köksal dere yatağı boyunca aşağıdaki bahçelere – yer elması toplamaya gidiyordu. Önden yürüyen kocası ve kayınbabası gözden kaybolmuşlardı. Şimdi dozerle doldurulmuş olan, o zamanki dere yatağında kocaman, benekli bir kedi yatıyordu.
Havva hayatında ilk defa böyle bir hayvan görürken, belki Benekli de hayatında ilk defa bir insan görüyordu. Benekli, Anadolu’da görülen son Anadolu Panteri’nden başkası değildi.
Otuz yıl aradan sonra, Mehmet Ertüzün’le birlikte 11 Mart 2004’te Havva Köksal’ı ziyarete gittiğimizde bize büyük karşılaşmayı anlatmıştı.
– Şöyle uzun kuyruklu upuzun “bir şey”, orada yolun kıyısında yatıyordu. Onu görünce geri geri gitmemle şak deyip kuş gibi üstüme konması bir oldu. Kolumdan tuttu silkeledi; gözlerimi açtığımda yanımda köpek oturağı gibi oturuyordu. Yine gitmişim kendimden. O sırada odundan Süleyman geliyormuş – onu görünce kaçmış… |
Benekli dört – beş metre uçup, Havva’nın kolunu kaptığında, o silkelemede kol kırılmıştı. Ama bir gerçek daha vardı, Benekli’nin öldürme amacı yoktu, baygın Havva’nın yanıbaşına oturup beklemeye başlamıştı. (Leoparlar yalnız yaşayan, gece hayvanlarıdır; iki yılda bir, genellikle de Ocak ve Şubat aylarında çiftleşirler. Avlarını boynuzluysa boğazından, boynuzsuzsa ensesinden ısırarak öldürürler. 17 Ocak’ta, gündüz vakti, yerini yurdunu terkedip dolaşıyor ve dibinde savunmasız yatan insanı öldürmüyor olması, kendisine aştan ziyade eş aradığını düşündürmektedir).
O sırada köydeki bir evde bu durum görülmüş, kadın kocasına:
– Kalk yaa; Havva’yı bir canavar yiyor… diye bağırmıştı.
İlk, belki de son defa bir leopar tarafından ısırılmış birisiyle sohbet ediyorduk. Bu sohbet sırasında:
– Çok müthiş, temiz, yani o kadar güzeldi ki, üzerinde kir yoktu – halı gibiydi; onun canlı hali bir bambaşkaydı…
ya da:
– Belki de kendim tepinirken kırmışımdır kolumu… gibi sevgi, koruma ifadeleri de dikkatten kaçmıyordu.
O zaman İzmir’de vatani görevini yapmakta olan oğluna:
– Anneni panter ısırdı diye haber gitmişti. Oğlu izin alamayınca da firar etmişti; Bağözü’ne gelinceye kadar yolda aklına kimbilir neler neler gelmişti.
** ** **
BENEKLİ’NİN ÖLÜMÜ
Silahlı köylüler “alaca canavar”ın peşindeydi. Başören, Çakıloba gibi çevre köylerden de eli silah tutanlar gelmişti. Amansız bir iz sürümü başlamıştı.
Benekli “insan”la karşılaşmış, hayatı kaymış, oradan oraya kaçmaktaydı. Karşıdaki sırta gidip bir çoban ve köpeklerini görünce geri dönüyor, geldiği yolu bulmaya çalışıyordu.
Ahmet Çalışkan müthiş bir avcıydı. “Kapı” denilen, vahşi hayvanların geçiş yapacağı yolakları iyi bilirdi. Benekli’nin geçebileceği kapıyı tahmin edip, kargaların da telaşlı iniş çıkışını gözleyip, köyün yukarılarındaki Kızıl Meşe Mevkii’nde pusuya yatmıştı.
Ve yanılmamıştı; Benekli can havliyle kapıdan geçerken Ahmet Çalışkan 1980 sonrası devlete teslim edeceği mavzerini (Mauser) doğrultup atışını yapıyor, yüz elli metreden Benekli’yi vuruyordu.
Artık yaralı panter kaçmaktan, izini kaybettirmekten vazgeçmiş, can havliyle kuru meşeleri söke söke Ahmet Çalışkan’a doğru koşmaya başlamıştı.
Birisi sağ kalacaktı; Ahmet Çalışkan üzerine koşan yaralı pantere dokuz defa ateş ediyor, yedisinde vuruyor, Panter ise hala koşarak geliyordu. Artık iki metre kalmıştı, Çalışkan son atışını yaptı ve çene altından giren kurşun Benekli’ye takla attırarak döş üstü yere yatırdı.
Benekli can çekişirken, yanına oturup onu sevmeye başlamıştı. Hala bilemiyordu; neyin nesiydi bu alacalı hayvan? Ahmet Çalışkan 1994’te astımdan ölmeden önce şimdi Bağözü Köyü’nün muhtarı olan oğlu Zekeriya Çalışkan’a o anki tarifsiz hüznünü anlatacaktı.
** ** **
BEYPAZARI’NDAKİ POST KAVGASI
Daha sonra Benekli’yi bir cipe atıp Beypazarı Devlet Hastanesi’ne götürmüşlerdi. Benekli’nin gelişi belediye hoparlöründen halka ilan edilmiş, hastane meraklılarla dolup taşmıştı. Kişi başına iki lira ödetip hastaneye yardım da toplanmış, daha sonra o parayla hastaneye röntgen cihazı alınmıştı.
Bir doktor, hanımı için Benekli’nin kürkünü isteyip, köylülere:
– Bu artık hastanenin malı oldu… deyip, köylüler de itiraz edince:
– Sizi kuduz açısından karantinaya tabi tutacağız… denmiş; köylüler de:
– O zaman ziyarete gelen bütün Beypazarı halkını karantinaya mı tabi tutacaksınız?.. diye sormuşlardı.
Böylece Benekli’ye Ankara’daki Veteriner Bakteriyoloji Enstitüsü’nün yolu, köylülere de ifade verme yolu görünmüştü. Enstitüde sadece panterin beyni incelenebilmiş, onun da tertemiz olduğu ortaya çıkmıştı.
TRT Televizyonu, Hürriyet ve Günaydın Gazeteleri habere geniş şekilde yer verirken, o zamanın delikanlısı Mehmet Ertüzün de bu gazetelerin küpürlerini kesiyor, adını Benekli koyduğu son Anadolu Panteri’ni yok edişimizi asla içine sindiremeden bir düş hekimiyle tanışıp nefes nefese anlatacağı güne kadar arşivinde saklıyordu.
Bu arada avı serbest olan Anadolu Panteri’nin koruma kapsamına alınabilmesi için dergilere yazıyor, belki de bu yazışmaların tuzuyla 1987’de Merkez Av Komisyonu Kararları’nda ıskalanan Anadolu Panteri Avı yasağı, otuz milyara varan para cezalarıyla resmen yasaklanıyor, bu toprakların emaneti, gecikmiş olarak koruma altına alınabiliyordu.
O düş hekimi de daha önce Çumra’da yaşayan veteriner hekim Deniz Cengiz Soykan’ın Atlas Dergisi’ne yazdığı; Mersin’in Mut ilçesinin Çampınarı (Kahtama) köyünün yükseklerinde bugüne kadar kimsenin gitmediği bir ormanlıktaki Kaplan Gediği denen yerdeki bir panterin varlığından söz eden mektubunu okumuştu;
böylece iki meraklı ruh birleşmiş, birlikte 2004 yılından bugüne Benekli’miz ile ilgili bilgileri kaynağından araştırmaya başlamıştı.
** ** **
“MADEN TETKİK ve ARAMA” GÜNLERİ
Bu konu gazetelerin ön sayfalarında yer alınca, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (o zamanların Genel Direktörlüğü), müzesine koyabilmek için Bağözü köylülerine 4000 lira vererek Benekli’yi almıştı.
Köylüler de o parayla önce bir köy odası yapmaya niyetlenmişler, girişteki caminin hemen yanına beton atıp su basmanını çıkmışlardı. Ardından uzun süre inşaata ara vermişler, en sonunda da o betonun üzerine bir imam evi yapmışlardı.
İnsana rastlayıp, canından olduktan, nesli kuruduktan sonra da Benekli’nin başına gelmedik kalmamıştı. Beyni, Enstitü’de deney farelerine yedirildikten sonra getirildiği MTA’da soğuk hava dolabı olmadığı için, kış şartları da göz önünde bulundurularak, tahnit için İzmir’den eksper gelinceye kadar iki bina arasında geçiş yapmak üzere kullanılan bağlantı köprüsü üstünde bekletilmişti.
Müzeye konmak için tahnit işlemi sırasında postu boraksla ovalanmış, kemikleri de ilerideki araştırmalarda kullanılmak üzere gömülmüş, daha sonra gömülen yer unutulmuş, tahmin edilen yerin üzerine de daha sonra bir bina yapılmıştı.
1974 şartlarında tahnit için yapay – hele leopar gözü – bulunması mucize gibiyken aranan bir çift göz MTA’dan Ergun Kaptan’ın bireysel çabalarıyla Orman Bakanlığı mühendisi Nihat Turan’dan bulunmuş, gözün teki elden ele dolaşırken düşürülüp lavabonun altında bir yerlerde kaybolmuştu.
Yıllarca MTA’nın ilk Tabiat Tarihi Müzesi’nin alt katında terfi edilmeyi bekleyen Benekli, 2003 yılında yeni müze binasındaki mekanına taşınmıştı. Ancak insan eli bir kez değmişti, artık hiç de Havva Ana’nın hayatını bağışlayan Benekli gibi bakmıyordu.
** ** **
ANADOLU’DA PANTER KALDI MI?
Bizce sayıları çok az da olsa kaldı. Bu konuda yapılan çalışmaları açıklamanın mahzurları da var; çünkü elde edilen bilgiler doğrultusunda bazı insafsız eli tüfeklilere hedef göstermiş de olabiliriz. Ancak bulunabilmesi – koruma altına alınabilmesi de bilginin paylaşılmasından ve kalabalık bir ehil ekip çalışmasından geçiyor.
Bunun için de geniş bir alana foto-kapanlar yerleştirilmesi gerekiyor. Foto-kapanlar, deklanşörleri harekete hassas fotoğraf makinaları; önlerinden geçen her hareketli cismin fotoğrafını çekiyorlar. Böylece bir kuyruk da çekilse – arama sahası daralmış oluyor. Panter tespit edildiği zaman dart ile vurulup uyuşturulması gerekiyor. Daha sonra da, varsa diğer bireylere ulaşmak için boynuna verici tasma (transmitter collar) takılması gerekiyor.
Moğol – Amerikan Kar Leoparı Projesi kapsamında, şu anda Gobi Çölü’nün neresinde Kar Leoparı (Uncia uncia) var, boyunlarına takılmış verici tasmaların günde iki defa uydulara gönderdiği bilgi ile herhangi bir internet kafeden dahi takip edilebiliyor.
Benekli’nin gerçek bir Anadolu Panteri değil, bir kordiplomatın Afrika’dan getirttiği bir panter olduğu, daha sonra besleyemeyince Polatlı’da bir çiftliğe bıraktığı, çiftlikten kaçarak Bağözü’ne geldiği, yani MTA müzesinde bulunan panterin Anadolu Panteri olmadığı iddiaları da ortaya atıldı. Bir başka iddiaya göre de, Benekli’miz o yıllarda yavruyken Hayvanat Bahçesi’nce Ankara’lı bir zengine verilmiş ve Ankara Çubuk ilçesindeki çiftliğinden kaçmış ithal bir Afrika Leoparı’ydı. Ancak hem Hayvanat Bahçesi’nin böyle bir uygulaması olamazdı; hem deTürkiye Biyolojisi’nin değerli bilim adamı Prof. Dr. Ali Demirsoy’un ifadeleriyle, MTA beneklisi kuyruk uzunluğu ile birlikte iki metre otuz santimetreye ulaşan boyu ve yaklaşık yüz kilo ağırlığıyla yavruluktan yeni çıkmış bir panter olmadığı, en az on yaşında – bu toprakların bir panteri olduğu anlaşılıyordu (http://www.ergir.com/ali_demirsoy_gercek_sarac.htm).
Günümüzde, Anadolu memeli faunasında az sayıda karakulağa ve vaşağa rastlanabilmektedir. Ancak Havva’nın kolundaki izler, bu toprakların ilk sakinlerinden Anadolu Panteri’nin son pati, son diş izleridir.
Kemiklerini kaybettiysek de elimizdeki diğer doku örnekleri, ilerideki DNA elektroforezi ile yapılacak karşılaştırmalı genetik çalışmalarda bize ışık tutacaktır.
Şu anda Termessos’tan, Dilek Yarımadası’na kadar pek çok yerde bireysel ya da WWF gibi kuruluşların araştırmaları sürmektedir.
Cemal Gülas’ın Kaçkar dağlarında müthiş bir özveriyle yaptığı çalışmalarda bulduğu izlerin 15 santimetre çapında, 10 santimetre derinliğinde oluşu; bu izin daha küçük yapıdaki Panthera pardus saxicolor’a ait olmayıp, Panthera pardus tulliana’ya ait olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Cemal Gülas, yanından ayrılmayan gerçek kurt Dost’un da uyarmasıyla, ormanın derinliklerine kaçıp kaybolan bir panteri andıran görüntüleri küçük kamerasıyla kaydedebilmiştir.
Şimdilerde TÜBİTAK – Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Enstitüsü’nün, Linux işletim sistemini ülkemizde yaygınlaştırma projesinin bir ürününe Pardüs adı verilmişken, Pardüs’ün ta kendisi de bulunup ait olduğu topraklarda yaygınlaştırılmalıdır.
5 Haziran 2002 tarihinde PTT Genel Müdürlüğü, Dünya Çevre Günü nedeniyle Benekli’mizin de yer aldığı bir blok pul çıkarmıştır.
Anadolumuzun Panteri’nin kendisi de elbet bir gün ya da bir gece karşımıza çıkacaktır; ancak bunun için bizim de yaşamını Tanzanya’daki Serengeti Milli Parkı’ndaki araştırmalara adamış; kurduğu daimi çadır köyde hayvanların gizemli dünyalarını belgelemiş Hugo Van Lawick gibi bilimin gönül adamlarına gereksinimimiz vardır.
** ** **
ARA VERİRKEN
Beşikler verdiğimiz Nuh’un benekli yolcusu, Anadolu’nun son panteri, Anadolu’nun çocukları siyah beyaz televizyonların başında Pembe Panter’i izlerken, Tetis Okyanusa atılmıştı.
Durum vahimdir ve bu toprakların, bu suların, hatta gelip bu sularda yaşamayı seçmiş başka suların canlılarının (http://www.ergir.com/beyaz_balina_aydin_sunum.htm), Çin’in pandaları gibi özenle korunma, kollanma zamanı gelmiştir.
Bu derlediğimiz bilgiler göç yolları üzerindeki minik bir su birikintisidir.
Anadolu’yu gelecek kuşaklara kültürüyle, toprağıyla, bozulmamış doğasıyla, jeolojik ve paleontolojik miraslarıyla emanet edebilmeyi diliyor;
sözlerimize Fikret Kızılok’un besteleyip söylediği Ahmet Arif’in dizeleriyle ara veriyoruz:
ala şafakta pusuyum
asi dağlar delisiyim
ve yürekler dolusuyum
anadoluyum
döner misin…
17/ Ocak/2006
otuz ikinci yılda;
otuz ikinci kışta…
düş hekimi yalçın ergir | dushekimi@ergir.com | |
& mehmet ertüzün | maertuzun@yahoo.com |
Bu belgeselin sunum hali:http://www.ergir.com/son_anadolu_panteri.pps adresinde,
Mehmet Ertüzün’ün İngilizce’ye çevirisi: http://www.ergir.com/last_anatolian_panther.htm adresindedir.
Okuduklarınız, aşağıda yer alan değerli kişi ve kuruluşların emek emek biriktirdikleri, gönülle paylaştıkları bilgilere başvurmadan oluşamazdı.
** ** **
(alfabetik sırayla)
Ali Demirsoy, Ali İsmet Ege, Atlas Dergisi, Av Dergisi, Bahtiyar Kurt, Batur Avgan, Bülent Solakoğlu, Can Bilgin, Cemal Gülas, Curt Kosswig, Deniz Cengiz Soykan, Doğa ve Hayvanları Koruma Derneği, Dünya Doğayı Koruma Vakfı WWF (-Türkiye), Emre Can, Ergun Kaptan, Erkan Kayaöz, Esra Başak, Faruk Atabek, Gerçek Saraç, Gökmen Yalçın, Güneşin Aydemir, Güven Eken, Hagop Savul, Hakan Öge, Hakan Taylan, Hans Kumerloeve, Kirk Johnson, Marcus Borner, Mehmet Emin Bora, Mehmet Y. Yılmaz, Menşure Kavukçu, Merkez Av Komisyonu; Murat Balcı,Tansu Gürpınar, Nejla Alıç, Nihat Turan, Savaş Özbey, Sökmen Baykara, Süha Derbent, Şadan Başkaya, Taner İrkeç, Tanju Kaya, Turhan Baytop, Tübitak-Sage Çalışanları, Türkiye Avcıları Grubu, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN), Yeşim İslamoğlu’na;
Bağözü’nün bizi hiç eli boş göndermeyen gönlü zengin köylüleri:
Abdullah Değirmen, Alaaddin Vural, Ali Erdoğan, Bekir Çakıroğlu, Hasan Tek, İbrahim Eken, Mehmet Erdoğan, Osman Emre, Reşat Yılmaz, Rıfkı Eken, Salih Tek, Zekeriya Çalışkan (son panteri vuran Ahmet Çalışkan’ın Oğlu),
ve Havva Köksal’a
SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİZLE
Afrika Panteri |
|
Anadolu Panteri – 1974 |
BEŞ DAKİKA ARA…
17 Ocak 2006
DÜŞ HEKİMİ BELGESELLERİ:
http://www.ergir.com/belgeseller.htm
** ** **
2. YARI…
** ** **
(17 Kasım 2010)
Gabar – Siirt
http://www.ntvmsnbc.com/id/25432297/
*Batur Avgan’ın kaleme aldığı, Selmet Güler’in fotoğraflarını içeren
‘Leopar yeniden Türkiye’de’ başlıklı yazının tümünü,
National Geographic Türkiye’nin Nisan sayısında okuyabilirsiniz.
** ** **
(7 Kasım 2013)
Solmaz – Diyarbakır
http://www.ntvmsnbc.com/id/25476735/
http://www.ergir.com/2013/sondan_bir_onceki_anadolu_panteri.htm
Aydın, Germencik’te depodan çıkan panter:
Geçtiğimiz yıllarda(2010) Aydın’ın Germencik İlçesi Avcılar Kulübü deposunda tahnit edilmiş bir panter tesadüf sonucu çıkar ortaya. Tahnit, Doğa Koruma ve Milli Parklar Germencik Şube Müdürü Mehmet Uzuner’e teslim edilir ve bakımı yapıldıktan sonra da eski Doğanbey Köyü’ndeki Milli Park Ziyaretçi Tanıtım Merkezi’nde sergilenmek üzere emin ellere teslim edilir.
Ancak araştırıldıkça bu olayın arkasında hazin bir Anadolu Panteri öyküsü daha çıkar. Sene 1938; neredeyse 80 sene öncesi. Eski Kızılcagedik’de yaşayan Ömer Lütfü havayı da müsait görür ve av çiftesini omzuna alır yakınlardaki Kozalak Boğazı’na çulluk vurmaya gider. Bir süre sonra olağan dışı bir hareketlenme fark eder çevresinde ve az aşağıda yayılan davar sürüsünün telaş içinde kendisine doğru seyreldiğini görür. Sürünün hemen ardında postu benekli hayli irice bir hayvan davarı darmadağın ederek koşturuyordur, avcılık refleksiyle tüfeğine davranır ve ateşler. Fişekleri çulluk avına göre hazırladığından olacak sonradan panter olduğu kesinleşen büyük kedi öldürücü bir darbe almadan oradaki bir kayalığın üstüne zıplar, oradan da gözden kaybolur gider.
Ömer Lütfü köyüne döndüğünde vakit kaybetmeden yaşadığı olayı ayrıntılarıyla köyde eli tüfek tutan arkadaşlarına anlatır. Seneler sonra aynen Ankara, Beypazarı, Bağözü Köyü’nde olduğu gibi gönüllüler toplanır, silahlarını kuşanır ve sürek avını başlatırlar. Avcı grubundan Hacı Mehmet isimli sürekçi yaralı panteri nihayet bir ağaç üstünde kıstırır ve vurarak düşürür. Canlısının kötü kaderi panterin ölüsünü de bırakmaz. Burada da panterin postu çekişmeye yol açar. Avcı eşleri panteri benim kocam vurdu, yok senin değil benim kocam vurdu iddialarıyla bir post kavgası başlatırlar. Muhtemelen bu değerli Anadolu büyük kedisinin postunun da heba edilmesine neden olacak anlamsız tartışma bir şekilde sonlandırılır ve o zamanın imkanlarını da dikkate aldığımızda çok fazla eleştiremeyeceğimiz bir tahnit işlemiyle post içi saman doldurularak Germencik Avcılar Kulübü’nce saklanır.
Pek muhtemeldir ki Avcılar Kulübü’nde uzunca bir süre toz, sigara dumanı, güve ve ısı değişikliklerine maruz kalan tahnit bilinmeyen bir zaman önce kulübün deposuna kaldırılır ve seneler sonra bir tesadüf sonucu ortaya çıkıp Anadolu Panteri, Panthera Pardus Tulliana arşiv kayıtlarına geçer. Germencik Avcılar Kulübü’nün o zamanki yöneticileri çok hayırlı bir iş yapmışlar ve bugün dahi gözümüzle görebileceğimiz, ellerimizle dokunabileceğimiz, hatta üzerinde teknik çalışma bile yapabileceğimiz örnek bir Anadolu mirasının bugüne aktarılmasında öncülük etmişlerdir.
Kaynak bilgi; Milliyet İnternet Gazetesi 15.12.2010 tarihli Latif Sansür/Kuşadası-Aydın(DHA) haberi.
** ** ** ** ** **
2018 Aralık’ta Eklenen Bilgiler
Beypazarı’nda vurulan Anadolu Panteri’nden yola çıkarak bu hüzünlü yok ediş denizine açılmıştık.
Artık kendisi olmasa bile bir heykeli yer almakta Beypazarı’nda – İmaret Meydanı’nda;
heykelin bilgi tablasında isimlerimiz ve emeği geçen dostlarla.
Özellikle bu heykelin imalatına ve dikilmesine ön ayak olan Beypazarı Belediyesi Kültür ve Sosyal işler Müdürü Zafer Poyraz’a da teşekkür etmemiz gerekiyor. Yeni nesillerin bilgi sahibi olmasına da önemli bir etken olacak bu heykelin dağdan yekpare granit kaidesini getirtmesi, heykeltıraşını buluşu, meydan tasarımı ve fikri hep kendi emek ve ufkunun ürünü.
** ** ** ** ** **
(7 Kasım 2013) Solmaz – Diyarbakır’da öldürülen panterin
tahnit bilgisini de ekleyecek olursak:
Solmazköy Panteri öldürüldükten sonra üniversitelerin bilim insanları tarafından incelenmiş –
postu özenle çıkartılarak gerçek boyutlarında doldurulmuştur. Bakanlıkça sunulan görselleri de aşağıda yer almaktadır:
2023 8 Ocak’ta Eklenen Bilgiler
(günümüzde bile Anadolu Panteri (Panthera Pardus Tullianna) için
kaplan ifadesinin kullanılmamasını dilerken)
DEAR READER,
YOU WILL NOTE THAT THROUGHOUT THE ENGLISH TRANSLATION OF THE ORIGINAL NEWSPAPER CLIPS THE MAIN SUBJECT ‘’BIG CAT’’ IS REPEATDELY REFRERRED TO AS ‘’A TIGER’’. PLEASE BE REST ASSURED THAT THE GENUİNE AND SCIENTIFIC NAME OF SPECIES IN QUESTION IS (LEOPARD) PANTHERA PARDUS TULLIANA, A SUBSPECİES OF CAT FAMILY FELIDAE BUT NOT A TIGER ( PANTHERA TIGRIS)
DOING THE TRANSLATION WE HAD THE PRINCIPLE OF REMAINING TOTALLY ROYAL TO THE ORIGINAL WORDING THUS REFLECTING THE ACTUAL CIRCUMSTANCES AND LEVEL OF KNOWLEDGE EFFECTIVE THEN.
MOREOVER WE BELİEVE WE CANNOT BLAME THE INFAMOUS HUNTER HASAN BELE (Nicknamed : CLOAKED HASAN) NAMING THESE BIG CATS AS TIGERS EVEN AFTER HE CLAIMS HE SHOT AND KILLED AT LEAST 15 OF THEM WHEN A SO CALLED MUSEUM ASSITANT DIRECTOR OF HIS TIME RELENTLESSLY INSISTS THAT THOSE LEOPARDS ARE ACTUALLY TIGERS. HE DOESN’T STOP THERE AND FURTHER MAKES EVEN A WORSE REMARK BY DEFINING A TIGER’S MAIN FEATURE AS SPOTS (ROSETTES) AND LATER EXPLAINS THE AFRICAN TIGERS DON’T HAVE SPOTS BUT BLACK LINES. NEEDLESS TO MENTION THAT ANY PERSON THAT POINTS TO AFRICA AS THE MOTHERLAND OF A TIGER SHOULD NEVER BE TAKEN SERIOUSLY ON ANY ACCOUNT. IT IS A KNOWN FACT THAT TIGERS ALSO ORIGINATED FROM THE LAND OF AFRICA BUT THAT IS AT LEAST A TWO MILLION YEARS STORY. WE ATTRIBUTE THIS LEVEL OF FRAIL KNOWLEDGE TO THE INSUFFICIENT NUMBER OF SCHOLARS, NONCOMMITMENT TO PROFESSIONS, LACK OF WELL EDUCATED BUREUCRATS, OVERLOOKING SCIENTIFIC DEFICIENCIES AND WEAKNESS OF ADMINISTRATIVE ORGANISATIONS ALL WHICH WE THINK IS THE ADVERSE EFFECTS OF BOTH THE PAST WORLD WAR ONE AND WAR OF INDEPENDENCE THAT FOLLOWED. LET’S NOT FORGET THE FACT THAT NEWS ARE ABOUT NINETEEN THIRTIES, ONLY ABOUT TEN YEARS AFTER A FRESH REPUBLIC WAS BORN RE-STRUCTURING THE WHOLE COUNTRY IN ALL WALKS OF LIFE. YET WE HAVE TO REMIND OUR READERS THAT A FEW YEARS LATER THE SECOND PRESIDENT OF TURKEY MR. İSMET İNÖNÜ HAVING BEEN INFORMED ON THIS ILL BEHAVIOURS AWARDED HUNTER HASAN BELE WITH A BRAND NEW SHOTGUN ONLY ON THE STRICT CONDITION THAT HE WILL NEVER EVER AIM AT ANY LEOPARDS AGAIN. THAT GESTURE MAY HAVE SEEMED IRONIC TO SOME BUT SURELY RAISED AN AWARENESS ON THE PROTECTION AND PRESERVATION OF ANATOLIAN LEOPARDS.
RECORDS SAY THAT THE LAST TIGER SHOT AND KILLED IN TURKEY WAS IN 1970 NEAR THE ULUDERE TOWN OF HAKKARİ, SOUTH EAST TURKEY. IT WAS A PANTHERA TIGRIS VIRGATA KILLED BY A MAN NAMED ŞEHİT ŞEN. IT’S EXISTANCE ABOUT A FEW HUNDRED YEARS AGO WAS MORE EVIDENT ON TURKISH SOIL ADJACENT TO IRANIAN AND IRAQ BORDERS. ONE BRANCH OF THE FELIDAE FAMILY TRAVELED TO ASIA FROM AFRICA ROUGHLY 2 MILLION YEARS AGO AND EVOLVED INTO STRIPED PREDATORS. IT IS NOW BELIEVED THERE ARE AROUND 3.000 TIGERS LEFT IN ASIA. THEY ARE ON THE TOP OF FOOD CHAIN ESPECIALLY IN NEPAL AND INDIA.
A Deadly Scuffle With a Tiger During a Drive Hunt
Tiger injured three hunters and was eventually shot and killed.
The tiger shown with Hüsnü who made the kill and Ömer top left who was attacked and injured by the tiger.
A tiger was shot and killed during a drive hunt at Beyler Village of Seferihisar Province of İzmir. The hunters consisting of 14 men got into a skirmish with the tiger during which three of the hunters got injured one of them namely Kara Mustafa’s wounds being rather serious. Kara Mustafa was the first hunter that encountered with the tiger and shot him on the chest after which he got into a scuffle resulting with bites and paw gashes on his flesh. Soon after the other hunters Ömer and İbrahim arrived at the scene trying to help Kara Mustafa they too were also attacked by the furious tiger receiving numerous wounds themselves. Eventually while the tiger got hold of hunter Hüsnü’s boots him and his other friend Halil shot the desparate tiger at very close range and killed it. The gusty roar of the tiger echoed in the mountains. It was added that some villager juveniles have spotted more tigers at Seferihisar province. The kill was later brought to city of İzmir, wounded hunters were treated for possible rabies. The tiger measured around 110 cms from head to tail and was an elegant individual.
Tigers at Nif Mountain go for wild boars as prey
İzmir : Pivate News
A fierce struggle has started between the wild boar population of Nif Mountain / Kemal Paşa and other inhabitants, the tigers. It is noted that at close vicinity to Kızılkum and Çarık creek villagers frequently noticed wild boar carcasses killed by tigers. Totally scared off by the tigers, the boars left the flat agricultural lands and seem to be no further threat to agriproducts. There are also news that a few shepherd dogs wandering aroun d Nif Mountain were also attacked and killed by tigers .
Recently İzmir Witnesses an Increasing Number of Tiger Population. – It is noted that the tigers in question measured between 2.5 – 2.80 meters in length.
This Akşam Newspaper clip text was rather flu and not easily readable. However, the news in general also relate to the fact that during 1930’s the western flank of Turkey, namely Aegean geography but dominantly the periphery of İzmir including Değirmendere, Gümüldür, Selçuk and Kadife Mountains hosted a dense population of Anatolian Leopard Panthera Pardus Tulliana. The text explains how dangerous and risky a leopard hunt can get. Photo shows an enbalmed leopard displayed that was killed around İzmir. The gentleman named Mustafa appearing on the right side of the photo is named as the second director of a local Hunter’s Association.
A hunter shot and killed two tigers at Kuşadası
Hunter nicknamed Cloaked Hasan tells us this adventureous hunt.
İzmir (Akşam) – Famous hunter of the region namely Cloaked Hasan has shot and killed two tigers, one male and the other female at Görülmez Mountain terrain near the village of Şirince. This famous hunter who has never been off the target is a very talented marksman. This man has shot both of the tigers in their eyes, skinned them and sold their pelts for 55 liras downtown Kuşadası. It has been noted that tigers around Kuşadası region have recently increased in numbers. The so called Cloaked Hasan usually stays in a mountain cave and has 5 to ten hunting dogs accompanying him. Any person around would know his whereabouts when his dogs start barking.
We interviewed him at a Kuşadası restaurant and this is what he told on the hujnt he killed two tigers.
‘’ I earn my living with hunting. There are plenty of game around Kuşadası mountains and forrests. I have also saved some money which a earned from hunting. I have a number of traps I set up on various tiger pathways. Very early in the morning I went out to the forrest to check my traps. Every trap was untouched except one. The missing trap was mounted on the ground so sturdy and solid that not even two hefty buffalos couldn’t pull it out. While searching the nearby area I noticed a tiger staring at me, about to attack near the trunk of a tree. I immediately fired at his eye and a sudden loud roar echoed in the forrest after which the tiger’s head fell on one side and animal became motionless.
Since I knew how clever these big cats were, I wanted to make sure that it was killed for certain. I picked up a rock and threw it. It didn’t even blink an eye. It was dead for sure. Got more closer to it and I noticed my trap stuck on it’s leg. He had apparently pulled it out from the ground. As a precaution I had also tied the trap with a steel wire to a nearby tree. So, pulling out the trap he was caught with he tried a get away attempt but the wire was entangled around the tree and tiger was not able to move further.
This tiger was a male one. I immediately skinned him. I was sure the female would also appear soon. I waited until night time but the female didn’t Show up, so I returned to my cave. Next morning I again recahed the point where I had shot the tiger previous day. Suddeny I heard some roaring, possibly the female tiger. I had already heard a lot of roaring during night time when I was in the cave. After a short while I heard some rustling sound at my back and when I returned I saw the female tiger on a high positioned rock ready to jump on me. I aimed at it immediately and pulled the trigger. It fell down stiff dead. So, it was a two kill in one day situation. Until today I must have shot and killed 15 tigers around Kuşadası mountains. But this is hunting, you never know, maybe a day will come and tigers will hunt me.
For me tiger hunting is quite entertaining. I always aim at vital parts of the animal so that I don’t miss and my cartridges are not wasted.
(While he continued his words he seemed as if he was talking about rabbits but not a dangerous wild animal)
Leopards are getting more tiring each day. Just the other day Köse Mustafa’s son Mehmed at Şirince Village killed a leopard caught to his trap with sticks and stones. ‘’
In some encyclopedias it is noted that these big cats shot and killed around Anatolia are not tigers as widely believed but they are actually are leopards or panthers and that not one single tiger exists in Anatolia. However, Mr. B. Ömer Salahaddin Kantar, managing director of İzmir Museums also known with his thorough researches on this matter claims and we quote :
‘’ There are tigers existent around the forrests of Değirmendere, Urla, Tire and Kuşadası provinces of İzmir since many many years. Some hunters claim these are leopards or panthers but these are genuine tigers. They can reach to body lengths of 3 – 3.5 meters from head to tail. İn actuıal fact, some villagers name them tekir (tabby), in French it is Tigre. Their pelt is spotted, the African tigers have black lines.
translation: Mehmet Ertüzün