Abidin Paşa

Abidin Paşa

Vali Âbidin Paşa Arnavutluk ileri gelenlerinden Prevezeli Ahmet Dino Beyin oğlu olan Âbidin Paşa, 5 Rebîü”l-evvel 1259/24. Mart 1843 tarihinde Preveze şehrinde doğmuştur. Yedi yasında Türkçe ve Rumca okumaya başlayan, dokuz yaşında Preveze”de Kaleiçi Mektebine devam eden Âbidin Paşa, medrese tahsili çerçevesinde sarf, nahiv, mantık dersleri alır; Gülistan ve Hafız-ı Sirazî”nin Dîvân”ını okur; hesap, coğrafya ve kozmoğrafya ilimleri ile ilgilenir; Yunanca eserleri takip eder ve Fransızca dersler alır. Memleketinde iyi bir tahsil gördükten sonra 1863 yılında istanbul”a gelir ve Arnavut soyundan olanların Saray Muhafızlığı hizmetlerine tercihli olarak alınmaları sebebiyle 1866 yılında Silahşorluk hizmeti ile saraya girer, iki yıl kadar bu hizmeti sürdürdükten sonra, sırasıyla Preveze mutasarrıf muavinliği, merkez kaymakamlığı ve mutasarrıf vekilliği görevlerinde bulunan Âbidin Paşa, istanbul”a dönüp Aydın ili maiyetine verilmiş, 1872 yılında izmir Hukuk Temyiz Meclisi ikinci reisliğine ve yeni kurulmuş olan Hukuk Komisyonu başkanlığına tayin edilmiştir. Bu komisyonun kısa bir müddet sonra ilga edilmesi üzerine Sofya mutasarrıflığına tayin edildiyse de oraya gidemeden Erbaa, Tekfur dağı ve Varna mutasarrıflıklarıyla görevlendirilmiştir. 1873 yılında ise ilk resmi borsa komiseri olarak istanbul Borsa komiserliği görevine getirilmiştir. II. Abdülhamid”in emriyle iki dereceli mebus seçimleriyle ilgili nizâmnâme taslağını hazırlamış, 93 harbi sırasında Yanya”da kurulan Sevkiyyât ı Askeriyye Komisyonu başkanlığı ve Yenişehir mutasarrıflığı görevi kendisine verilmiştir. Doğu ıslahat hareketleri için Diyarbakır”a gönderilen Âbidin Paşa, daha sonra Rumeli beylerbeyi unvanıyla Sivas komiserliği ve valiliğine, altı ay sonra da Selanik valiliğine tayin edilmiştir. 1880 yılında Üç ay kadar Hariciye Nazırlığı yapan Âbidin Paşa, Mecidî nişanı ile Adana valiliği ile görevlendirilmiştir. 1884 yılında ikinci kez Sivas valiliğine atanan Âbidin Paşa, 1886-1891 tarihleri arasında da Ankara valiliği görevinde bulunmuştur. Son olarak Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) valiliği yapan ve buradan emekli olduktan sonra istanbul’a dönen Âbidin Paşa, Yemen ıslahatı için kurulan komisyona tayin edilmiştir. 15 Rebîü”l-evvel 1324-/09 Mayıs 1906 günü, Yıldız sarayında, Sadrazamlık görevine getirilmesi beklenirken, Yemen işlerini ıslahla ilgili komisyonda yapılan görüşmeler sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Âbidin Paşa Fatih Türbesi avlusunda medfundur. Gül Hanım ile evli bulunan Âbidin Paşa, iki oğlan ve iki kız babasıdır.  Kızlarından Halide Hanım, Dervîş Paşa ile; Nefise Hanım, Nuri Beyle evlenir. Nuri Bey, edebiyat, sanat, siyaset ve hukuk alanında tanınmış kişilerin babasıdır. Milletvekili ve gazeteci Celal Nuri, karikatürist Sedat Nuri, gazeteci ve hukuk profesörü Suphi Nuri bu zatın çocuklarıdır. Âbidin Paşa”nın oğullarından Salim Beyin çocuğu olmaz. Diğer oğlu ise Âbidin Dino”nun babası Rasih Bey”dir. ————————————————————

Abidin Pasha, Yasar Cerkes
Abidin Pasha, Yasar Cerkes

Tolun Çerkeş Notu: Abidin Paşa’nın bir başka kızı da Refiye hanım (Mori’dir). Refiye hanım Ankara matbaalar müdürü Zühtü bey’le evlenir. Zühtü bey Refiye hanımdan sonra İstanbul’lu Süreyya hanımla evlendiğinde, onu Kudüs’e vali olarak sürgüne gönderir. Zühtü bey burada 1898 yılında Alman İmparatoru II Wilhelm’i ağırlamış birkaç yıl sonra da orada 37 yaşında orada bir tifo salgınında ölmüştür.

Yukarıda Sabire Hanım ile Mari’den (Mori?) bahsedilmemiştir. Hava oyunları kitabındaki biyografisinde Sabire hanımdan bahsedilmekte diğer oğlu’ndan bahs edilmemekte, Mari’nin Rodos’ta görevdeyken ilişkisi olan bir Rum hanımdan olduğu yazmaktadır. Son görevi olan Rodos’taki Akdeniz Adaları Valiliği görevinde 13 yıl kalmış olan Abidin Paşa Yemen islahatı görüşmeleri için çağrıldığı İstanbul’da öldüğüne göre Kızı Mari’nin Mori (Refiye Hanım) olması ya da bu göreve başladığı yıl ya da sonraki yıllarda doğmuş olması çok düşük bir olasılıktır. Zaten Müşerref hanımın çocuklarının söylemine göre onlar çocukken onun sırtına çıkarlarmış. 90 yaşlarında yaklaşık 60 yıl önce 1950 lerde ölmüş. Bu durumda Mori Nene 1860 lı yıllarda doğmuş. Bu durumda Çünkü eğer Rodos’taki Rum hanım’dan olan Mari Paşa öldüğünde en iyimser ihtimalle Paşa’nın ölüm tarihi 13 yaşında olabilirdi ki bu durumda Zühtü Paşa’yla evlenip çocuk sahibi olması için çok erkendi. Bu nedenle Refiye Hanım (Mori) nin Mari olması ya da Mari’nin Rodos’ta o yıllarda doğmuş olması düşük olasılıktır. Eğer Mori Mari ise bu durumda Rodos’a tayininden daha önce doğmuş olmalıdır.

Refiye hanım’ın Zühtü Paşa’dan olan oğlu Atatürk’ün savcısı Nazım Çerkeş’tir. Nazım Çerkeş’in Fatma Hanım ile evliliğinden 3 çocuğu olur. Yaşar, Metin, Müşerref.

Zühtü bey’in ikinci eşi İstanbul’lu Süreyya hanımdan iki kızı olur. İclal hanım ile Haluka hanım. İclal Hanım mimar Vedat Bakırer ile evlenir. Bu evlilikten Ömür ile Yaşa adında iki çocuğu olur. ———————————————————— Abidin Dino’nun Soy Ağacı İsterseniz işe ta başından, meşhur Adana Valisi Abidin Paşa’dan başlayalım. Abidin Paşa, o zamanlar Osmanlı’nın bir vilayeti olan Yanya’nın Preveze kasabasında doğdu. Yani şimdiki Yunanistan’da… Nefise, Sabire, Halide ve Mari isimli 4 kızı ve Rasih isimli bir oğlu oldu. Tam 6 dil bilen ve batı kültürü ile yetişmiş Paşa, 1882- 1886 yılları arasında Adana Valiliği yaptı. Adana’ya vali konağı karşısında ve Seyhan Nehri kıyısında Askeri Lise binasını yaptırdı. (Şimdiki Tarihi Kız Lisesi Binası) Vali olarak en son Rodos’ta görev yaptı. Paşanın çocuklarından Rasih’in (Saffet adlı hanımla evli) yaş sırasına göre Ali ve Arif isimli çocukları oldu. 23 Mart 1913 tarihinde İstanbul’da ise, ailenin son çocuğu olarak Abidin dünyaya geldi. Yani dedesi Abidin Paşa’nın Adana Valiliğinden tam 30 yıl sonra…

Ali Âşık Oldu, Yunanistan’da Kaldı

abidin-dino-pul

Türkiye sınırlarının yeniden çizildiği yıllarda, Dino Ailesi mübadele ile Türkiye’ye dönerken büyük ağabey, Alba isimli çok güzel bir Dalmaçyalı kıza tutulduğu için, Yunanistan’da kaldı. Yunanistan’ın en önemli karikatüristi oldu. Alba ile yaptığı evlilikten Saffet Hanım dünyaya geldi. Ben de böylece beni ziyarete gelen Saffet Hanım’ın neden Yunan vatandaşı olduğunu anlamış oldum. ———————————————————— Abidin’in ve ağabeyi Arif Dino’nun 1930’larda ve sonrasında – Arnavut – olarak anıldığını hemen baştan söyleyeyim. Türkiye Komünist Partisi çevresinde Abidin -Arnavut Abidin- veya sadece – Arnavut – olarak anılırdı. Bu son derece doğaldı çünkü aile Arnavutluk kökenliydi. Hatta Abidin’in baba tarafı, yani Dino ailesi Arnavutluk nam ülkenin kurucusudur bile diyebiliriz. Epir ve Yanya tarafları bu aileden sorulurdu. Bu aile Osmanlı fetihlerinden sonra uç beyi olarak buralara yerleşmişti. Abidin’in dedesi Abidin Paşa Preveze’de bir çiftik ve 99 bin dönüm toprak sahibiydi. (Epir bölgesi 1918 sonrasında Arnavutluk ve Yunanistan arasında bölündü. Yanya vilayeti Yunanistan’da kaldı.) Abidin’in annesi Saffet Hanım ailesi ise Gaziturhanlar olarak bilinir ve onlar da fetihler sonrasında Mora taraflarına yerleşmişti. (Mora Yarımadası bugün Yunanistan sınırları içindedir.) Dinolar ve Gaziturhanlar Osmanlılarla birlikte Balkanları, Avrupa taraflarını alan Anadolu feodal beylerindendiler. Bu fetihlere katılmaları sonucu fethedilen topraklar veya toprakların belli bir bölümü onlara bırakılıyordu. Öte yandan Dino ailesi hem Osmanlı İmparatorluğu’na hem daha sonra Arnavutluk Cumhuriyeti’ne değişik zaman dilimlerinde önemli makamlarda görev alan devlet adamı vermiştir. Örneğin Abidin Dino’nun babası Rasih Bey’in babası Abidin Paşa (1843-1908) uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu devlet bünyesinde değişik görevler üstlenmiştir : 1866’da Osmanlı hizmetine-silahşör-olarak giriyor. Öteden beri Osmanlı Sarayı muhafızlık hizmetinde Arnavutlar tercih ediliyordu. Abidin Paşa’nın ağabeyi Veysel de aynı yoldan geçti. Her ikisi de Osmanlı devlet hizmetinde adım adım, basamak basamak yükseldiler. Okumuş yazmış olmalarının yanında her biri yedi sekiz dil biliyordu. Abidin Paşa Osmanlıca ve Arnavutça yanında Rumca, Sırpça, Arapça, Farsça, Latince ve Fransızçaya hakimdi. Önce Adana’ya ve sonra Ankara’ya vali olarak atandı. Dört yıl dokuz ay görevde kaldığı Adana’da Rüştiye Mektebini, ünlü Saat Kulesi’ni yaptırttı, bugün adını taşıyan caddeyi açtırdı. Seyhan Nehri’ni ıslah etmek ve Adana Vadisi’ni sulamak amacıyla kendi olanaklarıyla Yanya taraflarından çok sayıda Arnavut muhafız getirtip işe koyuldu, ancak-Çukurova pamuk cenneti olursa Mısır gibi elimizden gider-korkusuna kapılan Abdülhamid’in-zamanında müdahalesiyle-Abidin Paşa Ankara valiliğine atandı. Sekiz yıl görevde kaldığı Ankara’da kale içindeki Saat Kulesi onun eseridir, ev sahiplerine evlerinde « kenifhane » zorunluluğunu emreden de o oldu… Günümüzde Abidin Paşa Mahallesi ismini taşıyan mekanda kendisine bir köşk yaptırdı… 1881’de Abidin Paşa Hariciye Nazırlığı ( Dışişleri Bakanlığı) görevine getirilmiştir. Daha sonra-Akdeniz Adaları Valiliğine-tayin edildi. Abidin Paşa’nın ağabeyi Veysel Paşa daha az tanınır ama o da kardeşi gibi bakanlık görevi üstlenmiştir : Zaptiye Nazırı olmuştur ve o dönemlerde Arnavutluk’tan çok sayıda “silahşor”, “fedai” getirmiş ve İmparatorluğun polis teşkilatına yerleştirmiştir. Hatta polis teşkilatını onlarla kurmuştur bile diyebiliriz. Nitekim uzun yıllar bilhassa İstanbul polis teşkilatı içinde Arnavutlar önemli görevlerde bulundular ve epey etkili de oldular. 1950’lerde bile hâlâ İstanbul polis teşkilatında Arnavutların etkisi duyumsanıyordu. Abidin bunları bana zaman zaman anlattı. Abidin o yıllarda « ıslah olmaz müfrit komünist » olarak biliniyordu. 1942’den itibaren ülke içinde sürgün hayatı yaşamak zorunda bırakıldı. 1950’lerin hemen başındaki İstanbul günlerinde başına epey tatsız iş geldi, gözaltına alındı, takip edildi vesaire vesaire, ancak işlerin daha beter olmamasında Abidin’in Arnavut olması bir yerde bir parça işine yaramış olabilir diye düşünüyorum. Abidin Dino seksen yılının en büyük bölümünü Paris’te yaşadı. Arnavutluk’la ilişkisi son derece sınırlı kaldı. Buna rağmen Arnavutlar onu unutmadılar : Bu elbette öncelikle Abidin’in ünlü bir ressam, yazar ve çizer olmasından kaynaklansa bile ailesiyle de ilintisini inkar edemeyiz. Hele Arnavutluk’un bağımsızlığını elde etmesinden sonra devlet yönetiminin değişik kademelerinde, bu arada Dışişleri Bakanlığı’nda, Arnavutluk’ta yaşamını sürdüren Dino ailesinden bireylerin bulunduğunu da anımsarsak… BugünArnavutluk Cumhuriyeti’nin kadirşinaslık yapıp Abidin Dino için pul çıkartması tarihin öksürmesi veya bir demet laleyle tebessüm etmesidir. Darısı diğer posta idarelerinin, başına. (M. Şehmus Güzel) ————————————————————

Dino, Tek, Ebüzziya, Talu: Girift bir aile

Abidin Paşa’nın damadı, Mustafa Nuri Bey de Hazine i Hassa Nazırı ve Ayan üyeliği yapmış birisidir. İşte bu Mustafa Nuri Bey, Rasih Nuri İleri’nin baba tarafından büyükbabasıdır. Helvacızade Salih Tosun Efendi’nin dört çocuğundan biri olan Mustafa Nuri’nin bir diğer kardeşi olan Ahmet Fuat Paşa 16 yıl Kütahya valiliği yapar. Asıl adı Muhammed Selim Sırrı olan, Bağdat dahil Osmanlı’nın en önemli bölgelerinde valilikler yapan ve Sırr ı Kur’an adlı kitabın yanında daha birçok kitabı bulunan diğer kardeşi Sırrı i Giridi(Sırrı Paşa)’nin Leyla Saz Hanım’la evliliğinden Yusuf Razi Bel (Bu soyadı Fransız hanımı dolayısıyla almıştır) ile mimar Vedat (Tek) adında iki çocuğu olur. Vedat Bey’in (Firdevs Koniça (Dino) ile evlenir) üç çocuğundan biri olan Nihat da mimar olarak tanınmaktadır. Ali Neyzi, Nezih Neyzi, İsmail Arar da Sırrı Paşa’nın kızları tarafından torunlarından birkaçıdır. Helvacızade’nin, diğer çocuğu da ikinci eşinden olan ve Girit’te kalmayı yeğleyen Mehmet Ağa’dır.

Mustafa Nuri Bey’in kuzenleri arasında tanınmış isimler de vardır. Bunlardan biri olan İsmail Fazıl Paşa, Müşir Mehmet Ali Paşa ile Ayşe Sıdıka Hanım’ın kızları Zekiye Hanım’la evliliğinden olan Ali Fuat Cebesoy’un babasıdır. İleri ailesi, İsmail Fazıl Paşa’nın eşi tarafından Türk komünistlerinin önde gelen isimlerinden Mehmet Ali Aybar Nazım Hikmet ile de akrabadır.

Abidin Paşa Adana valisi iken, Rasih Nuri İleri’nin de büyükbabası olan Mustafa Nuri Bey de Adana vali muavinidir. Abidin Paşa büyük kızı Nefise’yi (Abidin Paşa’nın Gül Hanım’dan Nefise Hanım dışındaki çocukları Rasih, Sabire (Talu’ların büyükannesi) ve Halide’dir) Mustafa Nuri Bey’le evlendirir. Çiftin, Jön Türk, Ati, İkdam ve İleri gazetelerinin yazarı, daha sonra da Yılmaz adlı gazeteyi çıkaran, Osmanlı Meclisi’nde Misak ı Milli’yi oylayan vekillerden biri olan, Malta’ya sürgün edilen ve Birinci Meclis’te Anayasa Komisyonu Başkanı olan Celal Nuri, karikatürist olarak tanınan, İstanbul Radyosu’nun kurucusu Sedat Nuri ve Prof. Suphi Nuri İleri adında üç çocuğu olur: “Bir arkadaşım, Trakya Paşaeli Müdafaa i Hukuk Cemiyeti’nin Celal Nuri amcamı Avrupa ve Amerika’ya delege olarak yolladığının mazbatasını verdi bana. Delege olarak gittiğini bilmiyorum. Belge ilginç bir belge. Eski arkadaşım Mihri Belli’nin babası Hayrettin Belli, Şakir Kesebir, Öztrak’ın imzaları da var belgede.” Rasih Nuri İleri’nin babası olan Suphi Nuri Bey ise, Fransa’da doktorasını yaptıktan sonra 4. Orduda Hecinsüvar Bölük Komutanı olarak Kanal Seferine katılan ve Cemal Paşa’nın karargahında adalet ve istihbarat şube başkanı olarak vazifeler gören birisidir: “Şam’dan ordu hazinesini kaçırıp Halep’e, Mustafa Kemal Paşa’ya teslim ediyor.” Mütarekede İhtiyat Zabitleri Genel Sekreteri olan Suphi Nuri İleri, Sosyalist Partisi Genel Sekreterliği de yapar: “İngiliz arşivlerine göre Atatürk’ün Avrupa’daki temsilcisi olarak gösteriliyor. İki pasaportu var bende. Bir tanesi Bekir Sami imzalı. Lozan Konferası’na da katılmış birisi. Atatürk, Ati gazetesinde babamın imzasıyla Suriye Savaşı hakkında birkaç yazı yazıyor. Bir de Mustafa Kemal’in, İşgal Kuvvetleri İtalyan delegesi Comte Sforza ile yaptığı anlaşmaya göre Cami Baykut’la beraber, İzmir’in işgalinden önce İtalya’ya gidip silah alıp İzmir’e getirmişlerdir. Fakat İzmir yönetim makamları silahları almayı kabul etmemiş. Onun üzerine silahlar Ödemiş civarlarından sahile çıkartılmıştır. Atatürk’ün oradaki planı adeta İstiklal Savaşı’nı önleyici bir plandır, İzmir’in işgaline karşı bir tertibat olarak… Oysa İtalyan’ların niyeti başka idi. Ben Cami Baykut’un (sonradan 1. Meclis’te İçişleri Bakanı) arşivini gördüm. Babamla olan hareketten sonra iki defa daha Cami Bey İtalya’ya gidip silah almış. Türk tarihinde o kısım nedense pas geçiliyor. Babam siyasi meselelerden pek bahsetmezdi. O dönem eski İttihatçılar’ın bir sır kavramı vardı.” 1924’te bir akşam gazetesi çıkaran İleri, eleştirilerinden dolayı Elazığ İstiklal Mahkemesi’ne gönderilir: “Babamın elinde İsmet Paşa’nın ‘beraat edilmenizi umid ederim’ diye bir telgrafı vardı. Ki İsmet Paşa’ya Atatürk yazdırmış o telgrafı. Böylece babam beraat etti, Babam ondan sonra politikadan küstü.” Müslüman ve Hıristiyan Ortodokslar’ın mübadelesi için kurulan komisyonlardan Midilli’deki komisyonun başkanlığını da yapan Suphi Nuri İleri, daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Yüksek Ticaret ve İktisat fakülteleri ile Maltepe Askeri Lisesi’nde ders verir. Yine bir gazetede Osmanlı emperyalizmi ile Alman emperyalizminin farkları üzerine, Türkiye’yi öven bir yazı yazınca üniversiteden kovulur. Tan olayından bir gün sonra da vefat eder.

Sürgün üstüne sürgün

Abidin Paşa ailesinin bir özelliği de sürekli sürgün yemesidir: “Ailenin genlerinde var haksızlığa karşı olmak. Abidin Paşa’nın babası Konya’da sürgünde ölmüş. Abidin Paşa, Hariciye Vekili iken sürgüne gönderilmiş ve anasının cenazesine dahi gelmesi yasaklanmış. Amcam da sürgün edilmiş. Babam ise Elaziz İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış. Dayılarım 1942’te sürgüne tabi olmuş. Bir taraftan Kuva i Milliyecilik öteki taraftan da bir solculuk var. Aynı zamanda solculuk ve komünistlik de…”

Suphi Nuri İleri evliliğini ise, yine aynı aileden olan Leyla Hanım’la yapar: “Anne ve babam kardeş çocuğu. Anne tarafından dört aile var. Dino’lar, Cabbar’lar, Gazi Turhan’lar ve Aslanpaşa’lar; bunlar Çorumlu Demirtaş Umur Bey’e dayanır. Aileiçi evlilikler toprağın bölünmemesi için kuraldır.”

Ailede başka tanıdık kimler var?

“Kalabalık bir aile. İstanbul’da akraba olmayan tanımıyorum demeyeceğim ama, o kadar fazla akraba var ki saymakla bitmez. Mesela Abidin Paşa’nın ve Recaizade Mahmud Ekrem’in torunu gazeteci Umur Talu kuzenim. Ziyad Ebüzziya, o da akrabamdır, Aslanpaşa’lardan. Bu konuda fantazi dolu bir kitap da mevcuttur. MHP’li Mahmut Çetin, Boğaz’daki Aşiret kitabında aile bağlarını gözler önüne sermektedir. Ancak Aybar ile Sabahattin Ali’nin ilişkisi kitapta sökülememiştir. İkisi de Gelenbevi ailesindendir.”

Leyla Hanım, Suphi Nuri’nin annesi Nefise Hanım’ın, Halide ve Sabire dışındaki kardeşi Rasih Bey’in Saffet Gazi Turhan Hanım’dan dünyaya gelen Ali Ekrem, Ali, Arif, Abidin ve Ahmet Dino’nun kardeşidir. Dino ailesinin bu ünlü fertlerinden, iyi resim yapan Ahmet’in dışındakiler ressam olarak tanınmaktadır. Leyla Suphi Nuri çifti 1909’daki nikahın dışında 1919’da Cenevre’de iken nikah tazeleyerek bir kez daha evlenirler. Ailenin tek çocuğu, ilerleyen yılların sosyalizm adına yılmaz savunucusu Rasih Nuri de, 1920’de burada doğar. Aile 1921’de İstanbul’a gelip Abidin Paşa’nın Yeniköy’deki yalısına yerleşir: “Çocukluğumun geçtiği Yeniköy’de yerli halk Rum, esnaf, evlerdeki hizmetçiler, herkes Rum’du. Yeniköy’de oturup o dönemde Rumca bilmemek olanaksızdı. Türkler çoğunlukla yalı sahibi idiler.”

Ailede Rum köken var mı?

“Ailenin bir kısmı Prevezeli, bir kısmı da Giritli’dir. Leyla Saz’ın babası Hekim İsmail Paşa Rum kökenlidir. Girit’te de, Epiros (Yanya)’da Rumlarla sürekli savaşılmıştır. Ailede eski nesil Rumca bilirdi. Babam gayet iyi bilir ama konuşmazdı. “Çocukluğu işte böyle bir ortamda geçen Rasih Nuri İleri’nin yaşadığı muhit sosyalist bir muhitten müteşekkildir: “Doğuşumdan beri o çizgi içindeyim. Babamın kütüphanesinde Marksıst Leninist Troçkist kitaplar buldum okudum.” Rasih Nuri İleri, bir anlamda doğuştan sosyalisttir.

İleri, eğitimine ilkokul beşinci sınıftan başlar. Galatasaray’a kaydolur. İyi bir öğrenci olan Rasih Nuri, Velid Ebüzziya’nın oğlu Selim, Kılıç Ali’nin oğlu Gündüz, Fazıl Ahmet’in oğlu Eşvak Aykaç ile ile beraber okur: “Ailecek çok iyi Fransızca bilirdik. O beni biraz tembelliğe itti.” İleri, 12 yıllık eğitim veren Galatasaray’dan, daha erken mezun olabilmek için ayrılır, Haydarpaşa Lisesi’ne geçer. Mühendis olmak isteyen İleri, mezun olduğu yıl 2. Dünya Savaşı çıktığından eğitim için yurt dışına gidemez. Prof. Seha Meray, Prof. Hasan Utarit İzgi, Prof. Metin Hotinli, ünlü fizikçi Feza, Nejdet Çobanlı gibi arkadaşları ile birlikte 1939’da girdiği İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Enstitüsü’nden mezun olduğunda ise yıl 1943’tür. Sosyalist bir çevreden gelen Rasih Nuri, bu yıllarda aktif sosyalist olmuştur bile: “30’larda Stalin ölene kadar, ben yeniden kontripiyede idim. Sovyet ihtilalini daha lisede iken biliyordum. Üniversitede Marksist bir araştırma grubumuz vardı. Daha sonra işçilerin evlerinde gizli eğitim yapardık. O eğitimlere katılanlardan birkaçının ismini vereyim, çok komik olacak. Biri Kemal Karpat, şimdi Amerika’da. Sonra Hıfzı Topuz. Topuz’un hatıratında bu paragraf yok. Solculuğunu unutturmak istiyor.” Rasih Nuri, 1942 yılında ise Ferit Kalmuk tarafından Türkiye Komünist Partisi’ne üye kaydedilir.

Hıfzı Topuz’un uydurma

sabotajı

Bu arada İleri, henüz üniversite öğrencisi iken Eyüp Ortaokulu’nda ders vererek öğretmenlik yapar. Üç yıl süren bu işin ardından üniversite son sınıfta iken Beyoğlu Havagazı Şirketi’nde çalışmaya başlar: “Hıfzı Topuz’un çok güzel bir anı kitabı var. Fakat Sabahattin Ali dolayısıyla benim hakkımda yazdığı o bölüm baştan aşağı yanlışlarla doludur. Aynı şeyi daha evvel Cemal Süreya da yaptı. O da benimle sözüm ona bir röportaj yaptı. Orada da Beyoğlu Havagazı Şirketi’nde 40’lı yıllarda sabotaj yaptığımı söylüyor. Ben sabotaj yapsa idim, doğrudan doğruya Sansaryan Han’a götürülürdüm ve dava açılırdı. Olayın sabotajla hiç alâkası yoktur.” Olayın aslı başkadır. Kontrol odasında çalışan İleri, bir gece yarısı nöbetinde esrar çekmiş bir zenci işçinin yanlış vanayı çevirmesi ile gazın söndüğünü farkeder ve hemen vanayı açar. Gazın bu şekilde kesilmesi demek, patlamalara yol açabilecek boyutta bir tehlike demektir: “Süreya da, kimden duymuşsa sabotaj gibi anlatmış. Birçok kişi ondan sonra ‘Aa kahraman Rasih Abi, sen gençliğinde parlak şeyler yapmışsın’ demeye başladı. Hıfzı Topuz ile birlikte kontrol odasında vardiya usulü çalışıyorduk. Güya orada ben raporları yazıp da müdüre vermemişim ve bu yüzden de Hıfzı’yı işten atmışlar. Kendisinin söylediğine göre de o sayede meşhur bir gazeteci olmuş. Raporları ben vermemişsem niye onu attılar da beni atmadılar? İşin doğrusu, oradan aldığım maaş geçinmeme yetmiyordu, ben de istifa etmek zorunda kaldığımdır.”

Rasih Nuri, ardından Esat Adil (Müstecablıoğlu)’nun yanında TKP emir ile Yeni Dünya gazetesi ve Gün dergisinde gazeteciliğe başlar. Sonrasında Şefik Hüsnü’nün kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin yan kuruluşu olan sendikalarda görevler üstlenir. 1946’da Adana Sendikalar Birliği’ni kurar. Evinde saklanan ve daha sonra yurtdışına kaçmak üzere iken yakalanıp öldürülen Sabahattin Ali olayından kısa bir süre sonra, 1948 yılında da askere gider. Rasih Nuri’nin sadece askerlik dönemi bir roman konusudur. İleri, askerde macera üstüne macera yaşar. Önce, Ankara Yedek Subay Okulu’nda, imtihanları başarı ile vermesine rağmen subay yerine çavuş yapılmak istenir: “Tabiye hocam Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Yurdakuler, beni çağırdı ve ‘Benim üç kişiliğim var. Evvela insanım, sonra subay, sonra da yedek subay okulunda öğretmenim. Bugün bu üç kişiliğim de ayaklar altına alındı. Seni ikmale bırakmam emrini verdiler, mani olamadım.” 27 Mayıs’ta Albay Muzaffer Yurdakuler olarak Milli Birlik Komitesi’nde yer alacak olan o Yurdakuler, Rasih Nuri’ye karşı yapılan bu davranışı kabul etmez: “Sana izin kağıdı veriyorum. İstediğin zaman buradan çıkıp işini halletmeye bak. Çok tanıdığın olduğunu biliyorum.” İleri, işini halledemezse yedek subay olarak 6 ay olan askerliği, çavuş statüsünde üç yıl yapmak durumunda kalacaktır. İşini halledemez, fakat bir kanun maddesine dayanarak askerliğini iki yılda bitirir. İleri’nin, bu süre içinde yeri sürekli değiştirilir. Önce Gelibolu İstihkam İnşaat Taburu’na gönderilir: “Oradaki albayımız Deli Cemil, İkinci Dünya Savaşı’nda üst kademelerle irtibat kuramayınca Tunca ve Meriç köprülerini uçumuştu.” Derken İleri, askerde 141’den mahkemeye verilir. Kararı Milli Savunma Bakanı (Hüseyin) Hüsnü Çakır’a gösteriyorum. O da tutuyor, askerlikte olmayan bir şey yapıyor. Normalde er tayin edilmez ama beni emirle 2. Ordu’dan 1. Ordu İstihbarat Şubesi’ne tercüman tayin ediyor. Geliyorum ekmek çavuşu yapıyorlar. Sonra sürgün olarak yolladıkları halde Baransel’in emir çavuşu oluyorum.” Askerliğini bitirdiğinde ise yeri Hadımköy Topçu Komutanlığı’dır.

Rasih Nuri bu zorlu askerlik dönemini geride bıraktığında takvimler 1950 tarihini göstermektedir. O yıl Demokrat Parti de iktidara gelmiştir: “Askerden gelir gelmez çok mutlu bir evlilik yaptım.” Salih Bosna’nın kızı Emine Hanım ile evlenen riyaziyeci Mehmet Ali Behlil’in çocuğu Bedia Hanım’la hayatını birleştiren İleri’nin bu evliliğinden üç çocuğu olur. İleri ailesinin en büyük çocukları, 1991’de gaz zehirlenmesinden vefat eden Leyla’nın dışında Refik Durbaş’ın kızkardeşi Mahmure Hanım ile evlenen yazar Suphi Nuri (bu evlilikten Esin adında bir kızı vardır) ve yurtdışında yaşayan ressam Mehmet Can (o da Rezzan Hanım’la evlidir ve Eren Can adında bir çocuk sahibidir) adında üç çocukları gelir dünyaya.

1950’li yıllar sosyalistler için zor yıllardır. Bu dönemde politik etki ile saf değiştirenler bile olur. Hilmi Ziya Ülgen de bunlardan biridir. Dönemin zorluklarından Rasih Nuri İleri de nasibini alacaktır. İş adamlığına soyunan İleri, Türkiye’nin ilk serigrafçısı olarak tarihe geçer:

Nereden geldi bu iş aklınıza?

“Gayet basit. İş vermiyorlardı. O dönemin 12 Mart’tan sonraki dönemden farkları, 12 Mart’tan sonra solcular çalışabiliyordu. DP döneminde açlığa mahkûm edildiler. Çok ağır bir baskı vardı ki bugün tasavvur edilemez. Bugün birçok solcunun otomobilleri var. İlk serigrafi şirketini beraber kurduğumuz Fuat İzer, beni dışlamak isteyince ayrıldık. Şirketi batırdı.” Rasih Nuri, farklı birçok iş denemesi de yapar: “Asansörcülük yaptım. Bir sürü teknik işlerde çalıştım. Hatta dinamit tıpası nakliyatı bile yaptım. Nerede iş bulduysam yaptım.”

Komünistlik ve CIA ajanlığı ile suçlanıyor

Ve 27 Mayıs: “27 Mayıs beklediğimiz değil katıldığımız bir şeydi. Turan Emeksiz’in öldürülmesi, ardından üniversitelerde öğrenci hareketlerinin başlaması…” İleri de bu tarihte yeniden üniversiteli olmuş, hukuk öğrencisidir: “Turan Emeksiz’in öldürüldüğü gün ben Beyazıt’ta bildiri dağıtıyordum. Düşündüm, üstümde bu belgeler yakalanırsa ‘komünistler bu harekete iştirak etti’ diye sanılacak. Bunun üzerine Sahaflar Çarşısı’na gidip belgeleri eski komünistlerden Aslan Kaynardağ’a verdim. Eve döndüm ve bekliyordum. Örgütsel değil de kişisel olarak hepimiz DP’ye karşı mücadele ettik.”

1961’de ise, Türkiye İşçi Partisi kurulmuş ve çalışmalara başlamıştır. Parti’nin kurulmasının üzerinden bir yıl geçince TİP yöneticileri parti genel başkanlığını Mehmet Ali Aybar’a önerirler. Aybar da, bazısı 1951 tevkifatında tutuklanan ve beraat eden eski Türkiye Komünist Partili’lerle birlikte TİP’in başına geçer. Aybar’ın yanında Behice Boran, Rasih Nuri ve daha sonradan bunlara katılacak olan Sadun Aren de vardır: “Aramıza Adnan Cemgil gibi Komünist Partili olmayanlar da katıldı.” TİP, 1965’te yüzde 3 oy alır. Senato seçimleri ve mahalli seçimlerde oy oranını yüzde 5,5’lere yükseltir. Bu sırada Aybar Boran Aren grubu, Rasih Nuri İleri ve Halit Çelenk de dahil 13 kişiyi (13’ler Olayı) partiden ihraç etme harekatına girişir (1967). Nedenlerden biri partinin kapatılmasına sebebiyet verecek ‘tehlikeli mihrakları’ partiden uzaklaştırmaktır. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi’nin sol neşriyata izin vermediği kadar verdiklerinin de özellikle 1965’ten sonra bir sol yayın furyasının başlamasına yetmesi neticesinde, partinin genç tabanının bu yayınları okumaya başlamasıdır: “Partiyi en çok korkutan da oydu. Çünkü bütün gençler o yayınları okumaya başladı.” Bir diğer neden de Aybar’ın ‘Partiyi bu duruma biz getirdik, 69’da başa güreşeceğiz. Partiyi kimseye kaptırmayız’ yönündeki beyanatıdır: “Bizi ayıp bir şekilde haysiyet divanına verdiler. Neden ayıp? Çünkü bizi solculukla itham ettiler. Teşkilat itiraz etti. Bunun üzerine ikinci bir iddia attılar ortaya. Bunlar CIA ajanıdır diye. Bu daha da çirkindi. Evvela TKP’li ilan edildik, sonra CIA ajanı. Fakat, parti teşkilatı tepki gösterince, bizimle birlikte 200’e yakın yerel yönetici de ihraç edildi.” Bunun üzerine Behice Boran, Sadun Aren, Genel Sekreter Muavini Nihat Sargın, Sosyalist Parti eski kurucularından avukat Minetullah Haydaroğlu ve eski gedikli teknisyen Şaban Erik, Aybar’a karşı blok oluşturur. Parti karışır. Üst üste olağanüstü kongreler gerçekleşir. Dördüncü kongreden sonra partinin başına Behice Boran geçer: “Fakat o sırada Türkiye’de gençlik hareketi dediğimiz hareket, Dev Genç çıktı ortaya. O da evvela Fikir Kulüpleri Federasyonu olarak Sadun Aren tarafından gençliği kazanmak için kurdurulmuştur. Fakat daha sonra bu örgüt kontrolden çıktı. Tüm dünyayı saran 68 hareketi gençlere örnek oldu. Şüphesiz bu hareket Kuva i Milliyeci bir harekettir. Sol, Kuva i Milliyeci’dir. Sonuçta partide bir kopukluk oldu. Bu arada başka bir hata daha oldu. Mihri Belli sorunu çıktı ortaya. Eski TKP’li Belli, muhalefet hareketini ele geçirmeye çalıştı. O zaman dört suçlu sayıyorum; M. Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren ve Mihri Belli. Üçü içerden biri dışarıdan.” Rasih Nuri İleri’ye göre bu tarih aynı zamanda Türkiye’de solun da parçalandığı tarihtir: “O tarihten sonra solda bir daha düzelemeyen bir parçalanma meydana geldi.”

TİP’ten ihraç kararını geri aldırmak için sonuna kadar mücadelesini sürdüren İleri, başarılı olamaz. 1960’lı yıllarda yayıncılık işine de giren İleri, 1968’de Milli Demokratik Devrim Derneği kurucuları arasında yer alır. 1969’da ise, çevirisini yaptığı bir kitap yüzünden hapis yatar, 1970’te de İstanbul İşçi Birliği’nin genel başkanı olur. İleri, 12 Mart’ın ardından Haziran Hareketi adlı gizli bir örgütün lideri olarak yargılanır: “Darbeden sonra bir ay kontrgerillada kaldım. Ziverbey’de iltimaslı insanlar daha hafif bir muamele gördüler. Bana yapılan işkence 27 gün sürdü, 3 gün de istirahat.” Ardından Selimiye ve Maltepe Kışlaları: “Dava bitmeden evvel beraat ettim. Bu sefer 1950 döneminin aksine bütün kapılar açık.” 1975’te ikinci defa kurulan İşçi Partisi’ne yeniden üye olan İleri, 1978 yılında daha önce elde edemediği bir hakkı da kazanır: “Başbakan (Menderes’in) muvanliğini de yapmış en yakın arkadaşım Medeni Berk bile yapamadı. Hiç bir rejimde pasaport alamadım.” Rasih Nuri 1939’dan beri kendisine verilmeyen pasaportunu Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık sayesinde alabilir ancak.

Yine tırmandırılan terör ve ardından beklenen hadise: 12 Eylül: “Bizim dönemimizde insanları konuşturmak için işkence ederlerdi. Hapishaneye girdiğin gün işkence biterdi. 12 Eylül’den sonra işkence hapisanede de devam etti. 12 Eylül’de uygulanan planın kitabı 12 Mart’tan evvel yazılmış ve Genel kurmay’ca Türkçe’ye çevrilmiştir. Meşhur CIA ajanı Kaluga’nın Kongtrgerilla kitabında ne yapılacağı yazılıdır.”

Rasih Nuri İleri 80’den sonra da mücadeleye devam eder. 1990’larda Nihat Sargın, Nabi Yağcı’yla birlikte Türkiye Birleşik Komünist Partisi’ni kurarlar: “O sırada eski komünistlerin anlamadığı bir şey oldu. Bugün anlaşılıyor ki, partinin başında olanlar o dönemdeki Gorbaçov’un etkisi aldında idiler. Yani partiyi tasfiye etmek için kurdular. Mehmet Bozışık, Şahap Bakırsan ve ben inanılamayacak kadar ağır bir muhalefet yaptık. Fakat partiyi Anayasa Mahkemesi kapattı. Önemliliği, baştakileri çökertti.” Rasih Nuri, ardından Sosyalist Birlik Partisi’ne katılır. Aynı kişilere karşı mücadelesine burada devam eder: “SBP’nin ve onun devamı olan BSP (Birleşik Sosyalist Partisi)’nin de git gide sosyalizmden ayrıldığını görünce ben de yönetim kurulundan istifa ettim.” İleri’nin, sosyalist arenadaki bu uzun politik macerasındaki son durağı Sosyalist İktidar Partisi’dir. Görüldüğü gibi Rasih Nuri İleri’nin mücadelesi dıştan ziyade içe karşı yapılan bir mücadeledir: “Hiç bir zaman önde güreşmek imkanı bulmadım. Çünkü önde güreşmek için bazı şeyleri kabul etmek lazım. Mesela, Kruşçev’e kadar, Stalin’in Troçki’ye karşı yaptığı muhalefeti, sonra 1962’den 87’ye kadar da Şefik Hüsnü’ye karşı yapılanları kabul etmem lazımdı. Ancak ben doğru bulmadıklarımı hiç bir zaman savunamadığım için politikada da hiç şansım olmadı.”

İçtekilere karşı verdiği mücadele sonunda bir dönem gelir ki, İleri, çevresinde kimse kalmayacak bir halde bulur kendisini: “Baktım kimseyle selamlaşmayacağım. Saçmalıyorum dedim. Beraber mücadele ettiğim hiç kimse ile konuşmazsam kiminle konuşacağım? Kural koydum, bana selam verene ben de selam veririm. En ağır hakaretleri ettiğim Nabi Yağcı ile bile konuşuyorum bugün. Aleyhine kitap yazdığım Aybar, Boran, Aren ve Belli sonradan benimle çok dost oldular. Soldan kimseye küs değilim. Ama sağda, Demirel, Özal, Çiller, Yılmaz ve Ecevit’i affedemem herhalde.”

Sosyalizme böylesine adanmış bir hayat yaşayan Rasih Nuri İleri, Abidin Paşa’nın oğlu Rasih Dino vesilesiyle, Preveze’de 90 bin dönüm, eski Adana’da 180 bin dönüm ve Ankara Cebeci’deki Abidin Paşa Mahallesi’nde bugün değeri büyük meblağlara ulaşan toprakların sahibi olabilecekken…: “Ben doğmadan evvel inanılmaz bir servet var. Balkan ve İstiklal Savaşları, Anadoluculuk cereyanı, Halk Partisi rejimi… Ailenin elindeki o toprakları almaya dönük bir siyaset uyguladılar. Çökertme politikası çok başarıyla uygulandı. Son senelere kadar parasız bir hayat yaşadım. Parasal gücüm iyi olsa idi parti mücadelelerinde herşey daha değişik olabilirdi.”

Özelleştiriliyor diye, divan kurulu üyesi olduğu Galatasaray’daki üyeliğinden ayrılan, barok müziğin yanında iyi müziğin her türlüsünü seven, sol ve anti sol birçok kitabın yer aldığı geniş bir kütüphanenin sahibi Rasih Nuri İleri’ye son bir sorum daha var.

Komünist olmasaydınız….?

Cevabı biliyorum, bende var.

email: ckalyoncu@hotmail.com

Abidin Paşa’nın seceresi & Abidin Dino ile ilgili yazı mithatsarcan.blogspot.com/2010_10_01_archive.html

Âbidin Paşa ve Eserleri Âbidin Paşa seçkin bir devlet adamı olduğu kadar bilge ve edip bir şahsiyettir de aynı zamanda. Arapça, Farsça, Arnavutça, Fransızca ve Yunancaya vakıftır. II. Abdülhamid”in emriyle mebusların halk tarafından ıkı aşamalı olarak seçilmesi ile ilgili Nizâmnâme taslağını hazırlamıştır, ilme ve edebiyata yatkın bir kişiliğe sahip olan Âbidin Paşa”nın ikisi tercüme ve şerh olmak üzere, Tercüme ve şerh-i Mesnevî-i Serîf, Tercüme ve Serh-i Kasîde-i Bürde, Âlem-i islâmiyeti Müdâfaa, Meâlî-i islâmiyy, Saâdet-i Dünya, Türkçe Nahv ı Arabî, Konsolid Hava Oyunları istikrâzât adlarıyla yedi eseri bulunmaktadır. Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf Sünbüliyye-i Cemâliyye tarikatından, Merkez Efendi dergâhı post-nişîni Şeyh Nurettin Efendi, Âbidin Paşa”nın şeyhidir. Fakat onun tarikata ne zaman intisap ettiği, şeyhi ile arasındaki irtibatın ne derecede olduğu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Eserlerinde sünnî tasavvuf çizgisini takip ettiği gözlemlenen Âbidin Paşa, mutasavvıflara saygılı bir ilim ve devlet adamıdır. Tercüme ve Serh-i Kasîde-i Bürde isimli eserini tamamladıktan sonra Hacı Bayram-ı Velî”nin türbesine gidip bir âyet-i kerîme yazması ve Mesnevî Şerhi”nin ilk cildinin son satırını teberruken Semseddîn Sivâsî”nin türbesini ziyaret ettikten sonra yazdığını belirtmesi tasavvufî hassasiyetinin bir ifadesidir. Onun ilmî donanımının işareti, Tercüme ve Serh-i Mesnevî-i Serîf isimli eseridir. Âbidin Paşa, Mesnevî”ye olan saygı ve muhabbetini şöyle dile getirmektedir: ”Dünyadaki en büyük lezzeti Kur”ân-ı Kerîm”den sonra Mesnevî-i Serîfin mütalâasından alırım. Ahirette en hususî emellerimden biri, Allah Teâlâ”nın lütfü, Peygamberimiz (s.a.v)”in şefaati ve Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî”nin âlî rûhlarıyla mülakî olmaktır.” Âbidin Paşa”yı meşhur kılan en önemli eseri hiç şüphesiz, Mevlânâ”nın Mesnevî”sinin ilk cildinin tercüme ve şerhini gerçekleştirdiği Tercüme ve Serh-i Mesnevî-i Serîf isimli altı ciltlik yapıtıdır. Eserinin ilk cildini 1884 yılında Adana”da yazmaya başlayıp 1885 yılında Sivas”ta tamamlamıştır, ilk cildini 1303/1885 yılında Sivas bastıran Âbidin Pasa, iki, üç ve dördüncü ciltlerini Ankara”da bastırmıştır. Daha sonra ise altı cildin tamamını 1305-1306/1887-1888 yılında istanbul”da, Tahir Bey Matbaasında bastırmıştır. Âbidin Paşa”nın adı gecen şerhi ne zaman bitirdiğine dair kendisinin vermiş olduğu bir malumat bulunmamasına rağmen son cildin basım yılı olan 1887-1888 tarihi onun bu eserini muhtemelen 1302/1884 yılında başlayıp 1306/1888 yılında tamamladığını göstermektedir. Eserin mukaddimesinde Âbidin Paşa, şu değerlendirmeyi yapmaktadır: ”Mesnevî-i Şerîf”e atf-ı kelâm edilince acizane hissiyatıma göre rûhaniyât ve akliyatta beşerden zuhur eden eserlerin Mesnevî”ye denk olması mümkün değildir. Mesnevî”nin her beyti bir mülk-i azîm addedilse yeridir. O, büyük bir hikmet nehridir ki, dimağı fasit olanlara, acı ve ezâ; dimağı fasit olmayanlara tatlılık ve sefadır. Tercüme ve şerhine muvaffak olduğum işbu cildi gayr-i müstamel ve anlaşılmayacak lafızlarla boğmadım. BİLakis herkesin anlayabileceği ibareler kullanmaya dikkat ettim. Fikrim muğlak lafızlar tedarikinde değil, mânayı araştırmada idi. Acizane hatırıma tulü” eden mânaları dahi mümkün olduğu kadar muhtasar yazmak istedim. Her ne kadar muhtasar ve berrak yazmak arzu ve emelim idiyse de bu arzuma muvaffak olduğumu iddia edemem. Manidar olduğu halde acık ve kısa yazmak zor bir iştir. Müelliflerden birisi dostlarından birisine şöyle yazmıştı: Dostum, berrak ve kısa yazmak arzu ederim. Fakat vaktimin darlığından tafsîlâtlı ve muğlak yazmaya mecburum.” Bu eser, bir şerh olmakla birlikte, Mektûb-i Vilâyet Mümeyyizî Rızâ Efendi”nin ifadesiyle yeri geldikçe, Cenâb-ı Hakk”ın vahdaniyetini ispat için naklî ve aklî deliller ve felsefî bahisleri ihtiva etmesinin yanı sıra medenî, hükmî ve sair kaidelere bağlı çeşitli mânaları da içermektedir. Âbidin Pasa, beyitleri şerh ederken bazen âyet-i kerîme ve hadîs-i serîflere müracaat etmiş, yaşanılan hayattan örnekler vererek mevzuları izaha çalışmış, eserinde Bursevî”nin yaptığının aksine kelimeler üzerinde fazlaca durmamıştır. Abidin Paşa, şerhinde Mesnevî”den bir beytin Farsça metnini almış, ”Tercüme” başlığı ile beyti Türkçeye çevirmiş ve ”Şerh” başlığı ile de beytin şerhini yapmıştır. Beyitleri bazen kelime kelime tercüme etmiş, bazen anlaşılması güç olan bir takım kelimelerin anlamlarını ayrıca vermiştir. Açıklama ihtiyacı duyduğu kelimeleri ise şerh kısmında izah etmiştir. Kimi zaman da meal tarzında geniş açıklamalı bir çeviri tekniği kullanmıştır. Örneğin Mesnevî”nin birinci beytine yirmi sayfalık bir şerh yazmıştır. Zaman zaman yaşanılan hayattan örnekler vererek konuları izah etmeye de çalışmaktadır. Cok az da oLsa eserinde şerh etmediği beyitler bulunmaktadır. Şerhinde Mesnevî beyitlerini numaralandırmamış ve hadîs-i şerîflerin kaynaklarını göstermemiştir. Paşa, eserini ”Allah”tan bir zafer ve yakın bir fetih” (Saf, 61/13) âyet-i kerîmesi ile bitirmiştir. Abidin Paşa”ya gelinceye kadar Mevlânâ”nın Mesnevî”sine bir çok şerhler yazılmıştır. Ankaravî, Sarı Abdullah Efendi ve Bursevî”nin şerhleri bunlardan sadece birkaçıdır. Abidin Paşa da şerhini kaLeme aLmakLa yeni bir çığır açmış olmayıp kendine kadar süregelen bir geleneği devam ettirmiştir. Kendisinden sonra da bu geLenek Ahmed Avni Konuk ve Tahirü”l-Mevlevî gibi şahıslar tarafından devam ettirilmiş ve bir çok şerhler vücûda getirilmiştir. Abidin Pasa”nın Mesnevî Şerhi, yaşadığı yüzyılın lisanına uygun, kendi devrinin neşesi, fikrî ve içtimaî hususiyetleri ve özel ıstılahları ile yazılmıştır. Bu nedenle eser devrinin özelliklerine ışık tutan kıymetli bir eser olma özelliğine sahiptir. Birinci cildin basımını gerçekleştiren Abidin Paşa, bir nüsha da Ahmet Cevdet Paşa”ya gönderir. Ahmed Cevdet Paşa gönderilen bu birinci cildi okuduktan sonra yazmış olduğu mektubunda eser hakkındaki görüşlerini şu ifadelerle dile getirmektedir: ”Bunca mühim meşguliyet arasında, Mesnevî-i Şerîf”in şerhine fırsat bulunup ve hemen birinci cildinin basımına himmet buyrulmuş ve bir nüshası tarafıma gönderilmiştir. Tarif edilemeyecek derecede heyecan duydum. Çalışma ve yüce himmetleriniz makbul olsun ve gönül ehlinin mahfillerinde Mesnevî okundukça yüce nâmLarınız hayır ile yad edilsin. Mesnevî”nin rumuz ve işaretlerine herkes aklı erdiği kadar bir mâna verir ve hayâlinde dilediği gibi yorumlar, işte bu kıyas üzere, çeşitli şerhler yazılmış ve tercümeler yapılmış ise de, Abidin Paşa, asrın lisanına tatbik ederek şerhine itina buyurmuş olduğundan yaptıkları mühim iş takdire şayandır. Mesnevî eskimez ve muhteviyatı değişmez. Lakin asrın bilgilerine göre tatbikatı değişir. Zira her devrin bir neşesi ve her asrın bir efkâr ve ıstıLâhât-ı mahsusası vardır.” ————————————————————————————————————————————–Feodal kökenli bir aile olarak dram şurada. Bazıları kumar oynar hata eder, bizim ailede öyle değil. Politik konjonktür dolayısı ile savaşlar ve hükümetler yoluyla bir çökertme politikası uygulanıyor. Çok başarılı bir politika oldu. Şikayetim yok, keşke bunlar olmasa idi.” Rasih Nuri İleri, Türkiye’de sosyalizmin en üst halkasını oluşturanlar arasında bulunmuş bir kişi olarak tanınmaktadır. Bir özelliği de çok ama çok geniş bir ailenin ferdi olmasıdır. Rasih Nuri İleri ve ailesi evliliklerle bugün o kadar genişlemiştir ki, Ziyad Ebüzziya’dan gazeteci Umur Talu’ya, Ali Fuat Cebesoy’dan Nazım Hikmet’e, Atatürk’ün çocukluk arkadaşı Hilal�i Ahmer’in başkanı ve milletvekili Fuat Bulca’dan Mehmet Ali Aybar’a, Ömer Madra’dan Abidin Dino’ya ve daha birçok kişiye kadar çok kuvvetli bir hısımlık ve aile bağlarının orta noktasında yer almaktadır.

Rasih Nuri İleri aslında Abidin Paşa’nın torunudur. Prevezeli olan Abidin Paşa, Selanik valiliğinin ardından 1880’de üç aylığına da olsa hariciye nazırlığı yapar. Sonrasında Adana valiliğine, ardından Sivas, Ankara Cezayir i Bahri Sefid (Rodos, 12 Adalar vs bütün adalar da dahil) valiliğine getirilir. Aynı zamanda mesnevi şairi de olan Abidin Paşa, bu görevi sırasında padişah tarafından çağrılıp sadrazamlık teklif edildiği esnada geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumar (1906).

Abidin Paşa Ne Zaman Öldü? Dr. Celali YILMAZ Başlıktaki sorunun pek çok kişiye “Abidin Paşa da kim?” ya da “Bize ne?” şeklinde yeni soruları düşündürmesi şaşırtıcı değildir. Bu çalışmanın öncelikli amacı, -başlıktaki sorunun cevabını tam veremese de- o soruların cevabını vermektir. Ankara’daki Abidin Paşa semtini ya da Adana’daki Abidin Paşa Caddesini, oralardan bir şekilde geçmiş olanlar bilir. Hele sanatçı Abidin Dino’nun adını duymamış olan hemen hiç yoktur. Ancak bu isimlerinin Türk borsa tarihi ile ortak bir noktalarının olabileceği bilinmez. Hepsinin ortak noktası olan ”Abidin Paşa”, bugünkü İMKB’nin atası kabul edilebilecek olan ve organize olarak 1873’de faaliyete geçen Sancak beyi Tahvilat Borsası’nın ilk Borsa Komiseri, bugünkü anlamda ilk borsa başkanıdır. Sancak beyi Tahvilat Borsanın kuruluşunda görev almasının ardından değişik yerlerde valilik görevlerinde de bulunan Abidin Paşa, görev yaptığı şehirlerde bıraktığı eserlerle ve bugün de pek çok meşahiri barındıran köklü ailesiyle daha fazla bilinmektedir. Ancak biyografisine yer veren kaynaklarda tam olarak mutabakat sağlanamayan bir husus, Paşanın ölüm tarihidir! Çalışmamızda, Abidin Paşa’nın kısa biyografisinin verilmesi dışında, bu tarih karmaşası çözülmeye çalışılacaktır. ABİDİN PAŞA Sancak beyi (İstanbul) Tahvilat Borsası’nın ilk komiseri olan Abidin Bey 2* biyografisinin yer aldığı kaynaklarda, “ Abdülhamit II döneminin aydın vezirlerinden ” ya da “ Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde siyasal, bilimsel ve kültürel etkinlikleriyle iz bırakmış bir devlet adamı ” gibi sıfatlarla tanımlanmaktadır. Paşa’nın devlet adamlığı yanında yazdığı kitaplar ve şiirleri, hatta Mesnevi’yi şerhe teşebbüs etmiş olduğu dikkate alındığında, edebiyatçı yönünün de en az devlet adamlığı kadar kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır. Arnavutluk ileri gelenlerinden Preveze’li Ahmet (bin Zeyne’l-Abidin) Dino Bey ile Çapar’lardan Saliha Hanım’ın oğlu olan Abidin Paşa, Yanya vilayetine bağlı Preveze kasabasında 5 Rebîü’l-evvel 1259 3* tarihinde doğmuştur. Ölüm tarihi bazı kaynaklarda 1906, bazılarında ise 1908 olarak yer almaktadır. İstanbul’da, Yıldız Sarayı’nda, Yemen Islahatı görüşmelerinde geçirdiği kalp krizi 4* sonucu öldüğü çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Paşa bürokratik görevleri kadar, akrabalık ilişkileriyle de yakın tarihimizin önemli simalarından biri kabul edilir 5*. Aile köken olarak Anadolu’yu Osmanlılarla birlikte fetheden Alkuşlar ve Gazi Turhanlardan gelmektedir. Balkanlara devam etmiş ve oranın yönetimini nesiller boyu ellerinde bulundurmuştur 6*. Küçük yaşta babasını kaybeden Abidin Paşa’ya ilk eğitimini annesi verdi 7*. Annesi Saliha Hanım’dan Türkçe, Arnavutça, Sırpça, dadısı Naile Hanım’dan da Farsça öğrendi. Yedi yaşındayken Türkçe ve Rumca okuyabiliyordu. Dokuz yaşında Kaleiçi Okulu’na gitmeye başladı. Orta öğrenimini Yanya Rum Lisesi’nde yaptı. Yunanca ve Fransızca öğrendi, böylece hem Doğu hem de Batı dilleri ve kültürüyle yetişti 8*. Abidin Paşa kamu görevine 1866’da Silahşor (saray muhafızı) olarak başladı. 1868’de sancak beyi yardımcılığı ek göreviyle Preveze’ye merkez kaymakamı olarak atandı. Daha sonra Narda Kaymakamlığı, İzmir Temyiz Mahkemesi İkinci Başkanlığı, Sofya Sancak beyliği, Varna Sancak beyliği, Sancak beyi Tahvilat Borsası

Young Abidin Pasha
Young Abidin Pasha

Komiserliği, Sevkiyat-ı Askeriyye Komisyonu Başkanlığı, Yunan Hudut Komiserliği, Diyarbakır-Elazığ ve Sivas İlleri Islahat İşleri Birinci Komiserliği, Ali Emîrî Komisyonu Yazmanlığı, “Rumeli Beylerbeyi” payesiyle Sivas Valiliği ve Atatürk’ün doğduğu yıl, 1881’de, Selanik Valiliği yaptı. Bu görevdeyken Padişah II. Abdülhamit tarafından Hariciye Nazırlığı’na (Dışişleri Bakanlığı) atandı ancak üç ay kalabildi. Sonra Adana Valisi oldu. Adana’da bulunduğu dört yıl dokuz ay içinde özellikle Seyhan nehrinin ıslahı ve Adana Vadisinin sulanması için çalıştı. Adana’da Abidin Paşa’dan geriye, -günümüzde Adana Kız Lisesi olarak kullanılan- Rüştiye Mektebi binası, Çarşı içindeki Saat Kulesi ve o dönemde açtırılan Abidin Paşa Caddesi kalmıştır. Adana’dan sonra Sivas ve Ankara valiliklerinde bulundu. Ankara’da vali olduğu dönemden günümüze kalanlar Aslanhâne Camii’ndeki Kuruçeşme, Kaleiçi’ndeki Saat Kulesi ve kendi köşkü oldu. Abidin Paşa’nın köşkü bir süre Merkez Komutanlığı tarafından kullanıldı, sonra Çankaya Belediyesi tarafından restore ettirilip müze haline getirilmesi kararlaştırıldı. Köşkün bulunduğu semte Abidin Paşa’nın adı verildi. Bu semtte Abidin Paşa’nın adını taşıyan bir ilkokul, bir lise, bir endüstri meslek lisesi, bir de cami vardır. Ankara’dan sonra Cezayir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) valiliğine atandı.

Abidin Pasha kosku
Abidin Pasha kosku

Ölümüne kadar, 13 yıl bu görevde, Rodos’ta kaldı. Ölümünden kısa süre önce Yemen ıslahatının görüşülmesi için İstanbul’a çağrıldı. Gül hanım ile evlenen Abidin Paşa’nın iki oğlu ve iki kızı olur. Kızlarından Halide Hanım, Derviş Paşa ile, Nefise Hanım da Nuri Bey’le evlenir. Nuri Bey, edebiyat, sanat, siyaset ve hukuk alanında tanınmış kişilerin babasıdır. Milletvekili ve gazeteci Celal Nuri, karikatürist Sedat Nuri, gazeteci ve hukuk profesörü Suphi Nuri bu zatın çocuklarıdır. Abidin Paşa’nın oğullarından Sedat Bey’in çocuğu olmaz. Diğer oğlu ise Abidin Dino’nun babası Rasih Bey’dir.

Abidin Paşa’nın Rumca şiirleri İstanbul’da ve Paris’te yayımlanmıştır. Mesnevi ’yi 9*  dilimize çevirmiş ve birinci cildin şerhini yayımlamıştır. Kasîde-i Bür’e şerhi ve diğer bazı dini ve tasavvufî eserleri vardır. “ Borsa komiserliğinde iken yayımladığı kitap, ilk Osmanlı borçları hakkında değerli bilgi veren kaynaklardandır ” 10*. Birinci ve ikinci dereceli seçimlerin nasıl yapılacağını da, Padişahın emri ile o hazırlamıştır. 11*. Mezarı kardeşi (Dergâh-ı Hümayun kapıcı başılarından) Veysel Paşa (ö. 1903) ile birlikte, İstanbul’da Fatih Camii hazîresinde, Gazi Osman Paşa Türbesi bitişiğindedir. Mimari tarzıyla dikkat çekici olan Abidin Paşa Türbesi, “tasarımının ana hatlarıyla, Osmanlı mimarisinde köklü bir geleneğe sahip olan, ilk örnekleri Orhan Gazi devrinde görülen açık türbelere bağlanmakta, ancak, klasik Osmanlı, Antik Yunan, Roma ve Hint-İslam gibi birbirlerine tamamen yabancı üsluplardan derlenmiş mimari unsurlarıyla, inşa edildiği dönemin eklektik zevkini yansıtmaktadır” 12*. Osmanlı menkul kıymetler borsasına ilişkin olarak tespit edilebilen derli toplu ilk kaynak eser niteliğinde olan “ Konsolidenin Hava Oyunlarıyla Sair İstikrazat-ı Maliyeye Dair Risaledir ” başlıklı eser Abidin Bey’in Sancak beyi Tahvilat Borsası Komiserliği sırasında, 1874’de basılmıştır. Abidin Bey’in borsaya dair risalesinden finans literatüründe ilk kez Prof. Dr. Haydar KAZGAN’ın 1977 yılında Toplum ve Bilim dergisinde yayımlanan bir makalesinde (ilk sayfasının bulunmaması nedeniyle yazarının kim olduğunun tespit edilemediği notuyla) bahsedilmiş ve risalenin bazı sayfalarının Latin harflerine çevrim yazısı yapılmıştır 13*. Abidin Bey’in söz konusu kitabı özetle, Türk finans piyasalarının tarihsel olarak çözülememiş olduğu anlaşılan iki temel sorununa değinmektedir: (i) finansal piyasalarda güven (azlığı) ve (ii) kamu borçlanması (fazlalığı) sorunları 14*.

Abidin Paşa’nın Ölüm Tarihi Çalışma kapsamında incelediğimiz Abidin Paşa’nın biyografisinin yer aldığı sekiz basılı 15* kaynağın dördünde ölüm tarihi “1906”, diğer dördünde ise “1908” olarak belirtilmektedir. Bu durumun, bir kaynakta yapılan hatanın diğer kaynaklarda aynen tekrar edilmesinden kaynaklandığı düşünülmüştür. Ancak yeni tarihli başka bir kitapta ölüm yılı 1906 olarak verilince istatistik bilimi gereği 1906 yılı ağırlık kazanmıştır! Tereddüdün giderilmesi amacıyla Paşa’nın Fatih Camii Haziresindeki türbesi ziyaret edilmiş, ancak mezar taşı üzerindeki “1324” rakamı da sorunun çözümünde umduğumuz yardımı sağlamamıştır. Zira “1324” rakamı, o dönemde kullanılmakta olan takvimlerden Hicri takvime göre 1906, Rumi takvime göre ise 1908 yılına tekabül etmektedir! Acaba Paşa’nın mezar taşındaki “1324” rakamı Hicrî takvime göre mi yazılmıştır, yoksa Rumi takvime göre mi? Paşa’nın mezar taşı üzerindeki “1324” rakamının bugün kullandığımız takvime göre hangi tarihe tekabül ettiğinin araştırılması amacıyla Fatih Camii Haziresi, Galata Mevlevihanesi Haziresi, Eyüp Mezarlıkları ve Aşiyan Mezarlığında bulunan ve ölüm tarihi bilinen tarihi şahsiyetlerin mezar taşları üzerinde araştırma yapılarak, o dönemde 1324 (9 Mayıs 1906) olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Ancak konuya ilişkin çalışmalarımız devam etmektedir!

SONUÇ

İMKB’nin atası sayılabilecek olan Sancak beyi Tahvilat Borsası hakkında mevcut bilgimiz çok sınırlıdır. Bu sınırlılık o derecedir ki, ilk borsanın kuruluşunda görev alan, dönemin önemli bürokratlarından olan Abidin Paşa’nın doğum ve ölüm tarihi konusunda bile netlik yoktur. Abidin Paşa’nın ölüm yılına ilişkin belirsizliğe rağmen, doğum tarihinin 5 Rebîü’l-evvel 1259 olduğu konusunda tereddüt yoktur. Hatta bir kaynakta 16* doğum zamanı dahi “…5 Rebiülevvel 1259 hicri tarihinde Mart ayının yirmi dördüncü Salı günü akşamı yani Çarşamba gecesi saat dört de 17* Preveze şehrinde dünyaya gelmiştir ” şeklinde, saatine kadar verilmiştir. Sorun, 5 Rebîü’l-evvel 1259 tarihinin bugünkü tam karşılığının hesaplanmasıdır ki, incelenen kaynaklarda yer alan 5 Mart, 24 Mart, 4 Nisan ve 5 Nisan alternatifleri arasındaki sürenin kısalığı, ölüm tarihindeki iki yıllık fark dikkate alındığında “istatistiki olarak ihmal edilebilir” görülmektedir!

DİP NOTLAR

1* Bu bölümdeki biyografik bilgilerin derlenmesinde başlıca aşağıdaki kaynaklardan yararlanılmıştır: Zeynep AVCI, A’dan Z’ye Abidin DİNO (Yapı Kredi Yayınları, 2001), M. O. BAYRAK, İstanbul’da Gömülü Meşhur Adamlar 1453-1978, (1979), Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, (Kültür Bakanlığı T. Tarih Vakfı Ortak Yayını, 1993), Türk Ansiklopedisi (Milli Eğitim Bakanlığı Yayını,1946), Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi (İletişim Yayınları 1985), Mahmut ÇETİN, Boğaz’daki Aşiret, (biyografi.net, İstanbul 2002), Cemal A. KALYONCU, Saklı Hayatlar (Zaman Kitap 2002, Abdülhamit KIRMIZI, Abdülhamit’in Valileri, (Klasik Yayınları, 2007).

Abidin Pasha Stock Market
Abidin Pasha Stock Market

2* Borsa Komiserliği’ne atandığı ve Hava Oyunları risalesini yazdığı dönemde unvanı “Bey”dir. Bilahare “Paşa” olmuştur.

3* Bu tarihin bugünkü takvimdeki karşılığı konusunda da fikir birliği yoktur. Bir kaynakta bu tarihin miladi karşılığı olarak “ 5 Mart 1843 ” tarihi belirtilmekte, başka bir kaynakta ise aynı tarihin karşılığı “ 24 Mart 1843 Salı ” günü olarak verilmektedir. İnternetten ulaşılabilen tarih çevirme kılavuzu (http://193.255.138.2/takvim.asp?takvim=2&gun=5&ay=3&yil=1259) kullanılarak tarafımızdan yapılan kontrolde, belirtilen Hicri tarihin Miladi karşılığı olarak 5 Nisan 1843 Çarşamba günü bulunmuştur! Başka bir online tarih dönüştürme sitesinde (http://prayer.al-islam.com/convert.asp?l=eng) ise aynı tarihin karşılığı olarak 4 Nisan 1843 Salı günü verilmektedir! Ancak ölüm tarihine ilişkin iki yıllık sapmanın yanında yaklaşık bir aylık sapmanın ihmal edilebilir olduğu düşünülmektedir! 4* Ölüm nedeninin “kalp krizi” olduğu konusunda kaynaklarda fikir birliği bulunmakla birlikte, kalp krizinin gerekçesi konusunda farklı açıklamalara rastlanmaktadır. KALYONCU (2002:113), kalp krizinin “ padişah tarafından çağrılıp sadrazamlık (Başbakanlık) teklif edildiği esnada ” gerçekleştiğini söylemektedir.

5* Hıfzı Topuz’un kendisi için, “İstanbul ikiye ayrılır: Abidin Paşa ile akraba olanlar ve olmayanlar” dediği rivayet olunur. Gerçekten de Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin birçok önemli ismini barındıran Dino, İleri ve Talu aileleri Abidin Paşanın soyundan gelmektedir.

6* Abidin Paşa ailesinin Gazi Turhan tarafından fethedilen Liopsi (Yenişehir)’de Ortaçağ şatolarını andıran bir malikâneye sahip olmasının, Osmanlı’da yok sayılan aristokrasinin mevcudiyetinin güzel bir kanıtı olduğunu düşünenler vardır.

7* Arnavutluk hanedanından olan Ahmet Dino, yakın arkadaşı olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’da yaptığını Arnavutluk’ta yapacağı korkusuyla Konya’ya sürülür ve orada vebadan ölür. Mezarı Alaaddin Camii Haziresinde, Alaaddin Türbesinin yanındadır.

8* Bir kaynakta İtalyanca da bildiği yazılıdır (Türk Ansiklopedisi (1946) Cilt: 1, s. 77).

9* Mesnevi’nin ilk Türkçe şerhini hazırlayan kişi olmasına rağmen Abidin Paşa’nın Mevlevî değil,Halvetî olduğu, tarîk-i Halvetiyye’den İstanbul’da Merkez Efendi dergah-ı şerîfi post nîşîni merhum Nureddin Efendiye mensup olduğu belirtilir.

10* Türk Ansiklopedisi (1946), Cilt: 1, s. 77. Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi(1985)’deki aynı konudaki ifade şöyledir: “ İstanbul Borsa muamelelerine dair yazdığı bir kitap, Maarif Nezareti’nin müsaadesi ile neşredildi.” Kitabın içeriği dikkate alındığında söz konusu ifade tarzı, kitabın yazıldığı dönemde aldığı tepkiler incelendiğinde ilginç sonuçlara ulaşılabileceği hissi uyandırmaktadır.

11* Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi (1985), s. 34.

12* Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi (1993), Cilt: 1, s. 59.

13* Toplum ve Bilim, Sayı: 2, Bahar 1977, sayfa: 164-170.

14* Tam başlığı “ Konsolidenin Hava Oyunlarıyla Sair İstikrazat-ı Maliyeye Dair Risaledir ” şeklinde olan söz konusu kitabın Birinci bölümünün bir özeti için Bkz. Celali YILMAZ, Sancak beyi Tahvilat Borsası’nda Finansal İşlemler, İstanbul Şehir ve Medeniyet Sempozyumu Bildirileri içinde, Klasik Yayınları 2004.

15* Referanslar arasında genelde birbirinin kopyası olan ve herhangi bir editörlük sürecinden geçmeden yayınlanabilen internet kaynakları dikkate alınmamıştır. Abidin Paşa’nın internette yer alan biyografilerindeki tarihler dikkate alındığında “istatistiki olarak” daha anlamlı veri sayısına ulaşmak mümkün olmakla birlikte, tarihi doğruların istatistiksel frekansa göre belirlenmesinin doğru olamayacağı açıktır.

16* http://www.mevlanavakfi.com/Content5.asp?m1=1&m2=14&m3=29&m4=10&m5=3

17* Burada belirtilen “saat dört”ün de bugünkü Alafranga saat değil, Alaturka saat olma ihtimalini dikkate almak gerekmektedir! ————————————————————

Abidinpaşa’nın Ankara Kalesi Atpazarı’na Suyun Çıkarılması Eski Ankara’nın İçme Suları: Yazar Şeref Erdoğdu Alkan Matbaacılık Ltd. Ankara 1965 Çalışma Bakanlığı Muhasebe Müdür Muavini Ankaram Kitabı. S. 145. Ankara’nın çeşme suları üç menbadan gelirdi. 1) Elmadağ menbaları : Bu dağda iki türlü su vardı. Birisi menba suları, diğeri yer altı suları idi. Bu gün her iki su menbalarından Ankara istifade etmektedir. Elmadağı’nın rakımı 1300 ila 1350 metre arasındadır. Bundan faydalanılarak bu dağdan sular kolayca şehre akıtılmıştır. Menba sularının başlıcaları Kırkpınar, Beypınarı, Koca Pınar, Zindankaya, Özü Pınar, Kehliz Pınar, Kıprıs Yaylası Pınarı idi. Dağdan şehre su getirilmesi için muntazam kanallar açılmış ve şehrin kale civarına kadar su çıkarılmıştır. Bu teşkilat halen mevcuttur. Ankara’nın büyük bir derdi olan su, gelmiş geçmiş bütün valilerin muvaffak olamadığı yahut da vazifelerinin kısa sürmesi yüzünden bu işi ehemmiyetle ele alamamışlardır. Ancak Abidinpaşa 10 yıllık Valiliği sırasında şehrin biraz da olsa su derdini halletmiştir. Yeni tesisatla yani borularla su getirilmesi işi şehremini Haydar bey zamanında olmuştur. 2) Hanım Pınarı : Bu su Kayaş vadisinde ve Üreğil köyü civarındadır. Bu tesisat ta gene Abidinpaşa zamanında yapılmış olup şehrin Cebeci ve alt kısımlarına akıtılmıştı. 3) Kasımlar Suyu : Bu suyun gerek miktarı gerekse rakımın azlığı yüzünden şehrin muhtelif mahallerine su verecek halde olmadığından bilahare Elmadağı tesisatı yapılınca bu suyun kanalları kaldırılmıştır. Ankara valisi Abidinpaşa zamanında şehrin en yüksek yeri olan At Pazarına su çıkartılmış ve 12 lüleli som kargir bir çeşme inşa edilmiştir. Masrafı Abidinpaşa tarafından ihtiyar olunan Nakşibendi Medresesi önünde keza som mermerden yapılmış Elmadağ Çeşmesi inşa edilmişti. Bu sular şehrin büyük su derdine cevap vermiş ve Ankara’yı ihya etmiştir. Ayrıca bu sudan Hacıbayram hanesinde bir havuz inşa edildiği gibi şehrin muhtelif bölgelerine su verilmiştir. Ankara Hükümet Merkezi oluncaya kadar bu ibtidai su teşkilatından faydalanmıştır.

Abidin Pasha Water works

Abidin Paşa’nın Ankara’ya su getirme çalışmaları

Bugün hala ismi ile anılan bu semtte, Abidinpaşa köşkünü yaptırırken, Ankara’nın muhtelif semtlerine bir koyunun etinden astırmış ve en geç bu sırtlara astırdığı et kokmuş ve köşkünü bu güzel ve hakim tepeye yaptırmıştı. Kadirbilir Ankara’lılar, onun bu köşkünü 80 yıldır muhafaza etmiş, bu köşk hala ayaktadır.

Abidin Pasha Fountain

Abidin Paşa Çeşmesi

Abidin  Paşa Köşkü Ankara

Abidin  Paşa Köşkü Ankara

Abidinpaşa Atpazarına suyun çıkmasını çok arzu etmiş, mühendisler suyun ancak Cebelağası yokuşunun başına kadar getirmişler ve daha yukarı çıkmasına tazyik ve seviye müsait olmadığı için çıkaramamışlar, rivayete göre Paşa mühendisleri toplamış ve suyun bir haftaya kadar Kale önünde yaptırdığı çeşmeden akmasını, aksi takdirde hepsini azledeceğini emir buyurmuş ve su da büyük bir törenle bir hafta sonra akıtılmış. <<İyi niyetle çalınan çalgı, mürainin teşbihinden iyidir.>> sözü bu değerli paşanındır.                                                                   Zühtü Paşa                    Nazım Çerkeş                    Yaşar Çerkeş